İnsan en bayağı ile en kutsal arasında gidip gelebilme yeteneğine sahip tek canlıdır. Ölüm olayı, yani yok olma, basitçe doğaya karışma düşüncesiyle baş edememesi yaşarken düştüğü sıkıntıların en önemli nedenidir. Bütün bu olup bitenler bir aşkın gücün varlığı inancını ve bunu kalıtımsal olarak kuşaklar boyu ağır ağır ileriye taşıdığımız gerçeğini önümüze koyar. Bu durumu fark edip üzerine düşünce üreten en büyük filozoflardan biri de Baruch Spinoza’dır (1632-1677). Spinoza insanda dahil tüm varlıkların yaşamlarını hayata tutunma çabasıyla geçirdiklerini, kendine yarayana yaklaşma, yaramayandan kaçınma güdüsü üzerine kurduklarını söyler. Var olan var olma çabasının gücü, çeşitliliği ya da yaratıcılığı ölçüsünde yaşamını sürdürür, der. Spinoza’ya göre duygularımızın kökeninde üç kaynak duygulanım vardır: sevinç, keder ve arzu. Ona göre bize ilk bakışta çok karmaşık gibi görünen duygularımızın temelinde bu üç kaynaktan biri söz konusudur. Yaşamak denen bu oyunda var olma çabamız duyduğumuz arzu ile eş anlamlıdır, arzu insanın özüdür. İyiliğe içimizdeki erdemli sevinçleri çoğaltarak, nefret ve kederli duygulanımlardan kaçınarak ulaşmak olasıdır. Başka bir değişle hayatta tüm mesele iyi ve kötü karşılaşmalardır. Doğamıza uygun mutlu, uyumlu bir karşılaşma var olma ve eyleme gücümüzü artırır ve olumlu hisler verir. Talihsiz, münasebetsiz, değersizleştiren, zararlı bir karşılaşma gücümüzü azaltır ve bizi olumsuz duygulara boğar. Zaten bilgelik de her türden karşılaşmayı engellemek değil, iyi karşılaşmalara öncelik verip kötü olanlara engelleyecek tercihlerde bulunmayı öğrenmektir…
Peki bu ülkenin düşünen insanları, sizin yaşama sevinciniz ne alemde? Ne gibi duygulanımlar yaşıyorsunuz? Karşılaşmalarınız iyilikler mi içeriyor yoksa kötülükler mi? Tabipler, akademisyenler, öğrenim çağındaki gençler bu ülkeden neden gitmek istiyorlar? Bu ülkenin görece bilgi sahibi ve bilge insanları niye bizleri terk etmek arzusu taşıyorlar? Üzerimizdeki yirmi yıllık birikmiş yılgınlık ve umutsuzluk yaşama sevincimizi mi köreltiyor? Günlük gazeteleri okuma, TV de tartışma programlarını izleme, muhalefetin perişan durumunu seyredip çareler arama yerine tümden kayıtsız ve ilgisiz kalma durumu çoğalmakta. En kötüsü de bu olsa gerek. Belki her şey düzelir ama umutsuzluk, ilgisizlik ve kayıtsızlık hele bir de kanıksanırsa biraz zor aşılır. Yaşama sevincini yitirmemek lazım…