Önemli filozofların, yazarların ve düşünce insanlarının tek cümleyle hayata dair görüşlerini özetledikleri lafları çok önemserim. O tek cümlede kendi düşünceleri açısından yaşama bakış açıları, dünya görüşleri tüm çıplaklığı ile yansıtılır. Tek cümleyle aslında çok şey söylerler. Herkesin böyle bayıldığı, çok değerli bulduğu filozoflar ve düşünürler tarafından edilmiş, önemli sözler mutlaka vardır. Mesela benim için efsane niteliğindeki lafı Portekizli şair ve yazar Fernando Pessoa etmiştir: “Yaşamın en büyük gizemi, yaşamın hiçbir gizemi olmadığıdır”. Yani kendi isteğimiz dışında atıldığımız bu yer yüzünde, yumurtaya kavuşan yaklaşık iki yüz milyon spermden biri olarak, yaşama dair derin anlamlar yüklemeye ya da ben niye hayattayım gibi derin anlamlar içeren düşüncelere girmeye bir neden yok. Büyük rastlantılar sonucu ilk soluğumuzu aldığımız bu dünyada yaptığımız seçimler ve eylemler bizi var ediyor ve nasıl biri olacağımızı tayin ediyor. Tabii ki bazı karşılaşmalar ve rastlantılar kendimiz oluşturmada yardımcı oluyor, sonuçta taş değiliz çevreden etkileniyoruz. Ama dünya ötesi mistik düşüncelere de savrulmaya gerek yok…
Yalnız bence hayata dair bazı şeyleri kavrayabilmek ve de doğru yorumlar yapabilmek için evrim ve aydınlanma kavramlarına biraz kafa yormak lazım. Hatta evrimi anlayabilirsen aydınlanmış da olursun, o kadar yani. Altı milyon yıllık insanımsı serüvende son elli-altmış bin yılda modern Homo Sapiense varıncaya kadar ne evrelerden geçtiğimizi, bilincimizin bugünkü duruma nasıl eriştiğini anlayabilirsek aydınlanmayı da büyük ölçüde halletmiş sayılırız. Daha ileri gidip ilk insanı ararken “hiç ilk insan olmadı” yanıtını da bulursak bu dünyayı çözdük demektir. Hatta sadece ilk insan için değil, ilk at, ilk deve, ilk lale, ilk bakteri, ilk mantar veya herhangi bir canlının "ilk" bireyi için de geçerlidir. Aslında hiçbirinin "ilk"i yoktur. Evrim sürekli bir süreçtir ve tüm türler yakın ve uzak kuzenlerine, kademeli ve çok yavaş değişimlerden geçerek, ataları aracılığıyla bağlanır. İşte bu dünyayı anladın mı öteki dünyayı da çözdün sayılır. Ne demişti o çok okunan “Sapiens” adlı kitabında Yuval Noah Harari: “Bir maymunu ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak, elindeki muzu vermeye asla ikna edemesiniz”. Ancak insanı ikna edebilirsiniz. İşte o da evrimin bize armağanı olan neokorteksimizin istenmeyen yan ürünü. Geleceği kurgulama yeteneğimizi kullanırken kendimizi garanti altına almak uğruna kandırılabiliyoruz. Sonuçta diyeceğim odur ki; eğer bir toplumda evrimi ve aydınlanmayı anlamış kişi sayısı ne kadar artarsa, egemenlerin o toplumda diledikleri gibi at koşturabilmeleri o kadar azalacaktır…