Her yeni doğanın sonunda mutlak olarak öldüğünü düşünürsek, sonlu bir varlık olarak arada yaşanılan hayata felsefe penceresinden bakıp, son iki yazımızda bilincimizin evrimi üzerine söylediklerimizi üç yıl önce yazdığımız bir yazı ile tamamlayalım derim.
Mesela şöyle bir giriş yapalım: Hegel, “varlık” ve “hiçliği” içinde taşıyan kavramın “oluş” olduğunu söyler.
Sonlu varlıklar, yani bir oluş ve yok oluş içinde olan varlıkların kendilerine özgü bir kaderleri vardır: “Onlar için doğum anları aynı zamanda ölüm çanlarının çalmaya başladığı andır; çünkü var olan, yani varlığa gelen şey, yok olmaya mahkûmdur” der.
Öyleyse var olan her şey oluş halindedir; oluş da varlık ile yokluk arasında bir geçiştir.
Var olan şeyler, varlıkla yokluk arasında olan bir yerdedir.
Oluşan şeyler adım adım varlığını kaybetmeye başlayacaktır ve varlığa geldikleri an, ölmeye başladıkları andır.
Seneca, “varlık” ve “hiçlik” kavramlarının bir arada bulunuşunu “Ölenler henüz doğmamışların yanına gider” diyerek anlatmıştır.
Bunca lafı etmemizin elbette bir nedeni var.
Doğacağı anda öleceği mutlak olan ve belirli bir yaşa gelince bunun kendi başına da geleceğini anlayan canlı, insandır.
Zor durumdur yaşarken öleceğini bilmek.
Bununla baş etmek için, öldükten sonra da yaşamın süreceğine kendini inandırman gerek.
Yoksa yaşam çekilmez bir hâl alır ki, kaygı bozukluğu ya da endişelenme durumunu anlatan “anksiyete” hâlini yaşamak zorunda kalırsın…
İnsan, bu zorunlu olarak başına gelecek “hiçliği” aşabilmek için öteki dünya düşüncesini geliştirmek durumunda kalmıştır.
Bunu ilk kez, 40 bin yıl evvel, ölülerini sevdikleri ve öteki dünyada işine yarayacağını umdukları eşyalarıyla birlikte gömmeye başlayarak göstermişlerdir.
Muhtaç oldukları kudret ise sadece beyin evriminin son halkası olan neokorteksin hayal etme ve yarınını kurgulayabilme yeteneğinde saklıdır.
İnsan doğası gereği, kişisel ve bireysel çıkar uğruna yapılan kötülükleri ayrı yere koyarsak; bulunduğu toplumun aleyhine, o toplumun yöneticisi olarak kötülük yapma problemini, insanlık neokorteksin “yarını kurgulayabilme” mekanizmasına dayanarak aşmaya çalışmıştır.
Yani yarını kendisi gibi düşleyen insanları da peşine takarak, toplumun büyük çoğunluğunun bu dünyada zarar göreceği, mağdur olacağı şekilde uygulamalarda bulunması, bizzat beyninin ürünüdür.
İnanç bağlamında, öteki dünyadaki yaşamda mutlak huzuru bulma uğruna, bu dünyada kötülük yapabilmenin meşru kabul edilmesine bağlı olarak yapılır.
Kötülük problemi, ölümden sonraki mutlak iyi yarınlar adına aşılır.
Kendi hayal dünyasındaki bir “öteki dünya”yı düşlemek, bugünkü uygarlığı yaratan neokorteksin ne yazık ki yan ürünüdür…
NOT: Sıcaklarla baş edebilme adına bir süreliğine izin rica ediyorum.