Tuttuğunuz takım bir türlü gol atamıyorsa oturduğumuz yeri değiştirir, bir de “yer değişir şans değişir” diye söyleniriz. Görülmez kazalardan sakınmak, kıskanan gözlerden kaçınmak için nazar boncuğu takarız.
İstemediğimiz bir olay başımıza gelmesin diye üç kere tahtaya vuranı sıkça görmüşüzdür. Hatta şimdilerde dişlerine vuranı da hayretle izlediğimiz oluyor. Hadi türbeler tamam ama çaput bağlı ağaçları anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Bez bebeğe iğne sokmak ya da kapının önündeki ayakkabıların yönünü değiştirmek ise daha az rastlanan ama dinsel, bilimsel veya aklıselim açıklaması olmamasına karşın sağladığı psikolojik yarar sayesinde batıl inançlar olarak geçiştirdiğimiz alışkanlıklar olarak insanlık tarihinde yerini alıyor. Ve aksamadan nesilden nesle aktarılmaya devam ediyor hala. Beyin rahatlamayı nerede buluyorsa oraya doğru yönelmekten vazgeçmiyor. İnsanlık beyninin hapishanesinde tutuklu olarak yaşamaya mahkûm gibi duruyor. Bazı gelenek ve göreneklerde dahil ayıklanması gerekli bu tür bilgiler ve alışkanlıklar “zihinlerimizdeki çöpler” olarak değerlendiriliyor, kişisel sıkışmışlığımızı anlatarak doğrudan yaşantımızı etkiliyor…
“Zihinsel çöp” kavramı, genellikle gereksiz, işlevsiz veya yıpratıcı düşünceler ve anılar için kullanılan bir deyimdir. Düşünce çöpleriyle dolu bir zihin, yeni bilgilere kapalı hale gelir ki, temizlenmesi aydınlanmış bir yaşam için elzemdir. Her şeyden önce, zihinsel temizlik sürecinin bir anda tamamlanamayacağını, bunun bir yolculuk olduğunu kabul etmek gerekir.
Çöplerin farkına varmak ilk adımdır. Aydınlanmanın ve Modern Felsefenin temellerini atan biri empirist (deneyimci) diğeri rasyonalist (akılcı) iki büyük filozofun bu konudaki görüşlerini şöyle özetlemek lazım. “İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme” adlı kitabının önsözünde John Locke (1632-1704) bu çalışmasıyla tutkulu bir işçi gibi bilgiye giden yoldaki çöpleri temizlemenin yeterli ve değerli olduğunu ifade eder.
Locke, bilimsel bir çalışma yapmakta olduğunu iddia etmemekle birlikte, amacının bilgiye giden yoldaki çöpleri temizlemek olduğunu söyler. Bu ancak doğru düşünmenin ilkelerini bilerek yapılabilen bir çeşit ayıklama işlemi olmalıdır. Safsata ve hurafelerden arınmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Kendi içindeki aydınlanmayı yaratmak, yeni şeyler öğrenmek kadar eski bildiklerini de unutmaktan geçer.
Rene Descartes (1596-1650) ise aynı işlemi sepetteki çürük elmaları ayıklamak şeklindeki metaforla açıklar. Sepetteki elmalardan birinin çürük olması bütün sepeti etkileyeceğini bu nedenle bütün sepeti boşaltmak ve elmaları tek tek gözden geçirip tekrar sepete öyle koymayı önerir. Rahat, güzel ve anlaşılır bir yaşam ancak berrak ve doğru bilgi ile dolu bir zihinle yaşanır…