Çocukken hayal meyal hatırladığım, kızlı erkekli oynadığımız bir oyun vardı. Tekerlemesi “Menekşe mendilim düşe, bizden size kim düşe” gibi bir şeydi. Belki başka yörelerde başka adla da oynanıyordur. Gruplar on metre arayla karşı karşıya dururlar, el ele tutuşup kollarını gererlerdi. Bir grup yüksek sesle: “Menekşe mendilim düşe” der, karşı taraf ise: “Bizden size kim düşe?” diye bağırırdı. Karşı ekibin en lapacı elemanı seçilir ve çağrılır, o da koşarak gelip gözüne kestirdiği zayıf halkanın elleri arasına var gücüyle dalar ve bağlantıyı koparmaya çalışırdı. Başarırsa gruptan birini seçip kendi tarafına alır, başaramazsa kendisi o grupta kalırdı.

Geçenlerde elime çok önceleri yazdığımız bir yazı geçti, dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Hem bu oyunu ve çocukluk anılarımı anımsadım hem de tekrar okuyunca çok hoşuma gitti, sizlere de aktarmaya karar verdim. Yazının içeriği; “Cübbeli Ahmet ile Stephen Hawking aynı zaman diliminde yaşadılar, bize Cübbeli düştü” sorusuna yanıt aranması ve bunun bir rastlantı olup olmadığı ile ilgiliydi…

Olayı daha iyi irdeleyebilmemiz için geçmişimize zihinlerimizde bir resmigeçit yaptırırsak konuyu daha iyi anlayabilmek olası diye düşünüyorum. Bunun için Antik Yunan’a dayanarak Rönesans’ı, Rönesans’a yaslanarak “Aydınlanma Hareketi”ni yaratan, ardından 1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız İhtilali’ni yapan Avrupalılar ve onların Amerika’ya göçenleri karşısında aynı zaman diliminde yaşayan, şu anda içimizden bazılarının pek özendiği Osmanlı bu topraklarda ne yapıyordu, önce ona bakmak gerek.

Resim ve heykel sanatında Avrupa’da Leonardo da Vinci, Rafael, Michelangelo gibi dâhiler yetişirken Osmanlı’da resim yapmak günah, heykeller ise put olarak kabul ediliyordu. Dante, Shakespeare, Cervantes hümanist edebiyatın öncülüğünü yaparken Osmanlı’da tek edebiyatçı henüz yetişmemiş, daha sonraları bin bir zorlukla getirilen Machiavelli’nin Prens adlı eseri bazı yöneticiler tarafından gizlice okunuyordu.

Bilim dünyasında Kopernik, dünya merkezli evren kuramını çürütüp dünyanın güneşin etrafında döndüğünü açıklamasıyla oluşturduğu bilimsel devrimden otuz yıl sonra, Takiyüddin Efendi’nin Tophane sırtlarına kurduğu zamanın en büyük rasathanelerinden biri, III. Murat’ın emri, Şeyhülislam’ın fetvası ile “Tanrı’nın işine karışmak” gerekçesiyle kıyıdan top ateşine tutuluyordu.

Felsefede Francis Bacon, Thomas Hobbes, John Locke, René Descartes, Spinoza gibi isimler dünyayı algılamak için çaba sarf edip, birlikte yaşamanın kurallarını koyarken, biz çoktan felsefecileri zındık ilan etmiş, felsefe ile uğraşmayı yasaklamıştık.

Sanat, edebiyat, bilim ve felsefe alanında yaya kalıp, matbaayı bile üç yüz sene sonra kurarak bilginin yayılmasını önlersen, senin topraklarına Hawking düşecek değil ya! Velhasıl bu toprakların bahtsızlığı çok öncelerden yazılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet devrimleri bu kötü kaderi kıracaktı, ancak izin vermediler. Günümüzde hâlen kıyasıya süren mücadele, bu yüz yıllık kavganın son halkasıdır...