ADIM ADIM MEDENİ HUKUKTAN ŞER-İ HUKUKA
Üzülerek belirtmek gerekir ki, iktidarın kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören anlayışı nedeniyle Türkiye’de kadınların kazanılmış haklarını koruma mücadelesi yeni eklenen konularla birlikte devam etmek zorunda.
Atatürk’ün çağdaş bir toplum öngörüsü sayesinde birçok batı ülkesinden önce haklarını kazanan kadınlar bu kez de muhafazakar, gerici çevrelerin “Müebbet nafaka bitsin” kampanyasına karşı mücadele edecekler.
Anımsayalım, Medeni Kanun’un ve laik devlet anlayışının özünü zedeleyen bir uygulama olan “Müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesi” önemli bir kırılma noktası oldu.
Sürecin devamında İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla hukuka aykırı bir şekilde gece yarısı kararnamesiyle uygulamadan kaldırılmasının yarattığı olumsuz sonuçlar kadınların kabusu olmaya devam ediyor.
Koruma tedbirlerinin etkisiz kalması nedeniyle kadınlar vahşice katlediliyor.
Devlet, şiddet gören kadını koruyamıyor, can güvenliğini sağlayamıyor.

Konuyla ilgili Eskişehir Barosu Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu “Kadınların Yaşam Hakkı ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı bir sempozyum düzenledi.
Akademisyenler, kadın hakları aktivistleri ve farklı barolardan temsilcilerin sunumlar yaptığı oturumlarda Adalet Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı “nafaka taslağına” dikkat çekildi.
Diğer yandan çeşitli çevreler tarafından defalarca ifade edilmesine karşın “Kadına Karşı Şiddet” Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç olarak hala tanımlanmış değil.
Oysaki, kadının evli, boşanmış ya da birlikte yaşıyor olma durumuna bakılmaksızın kadını öldüren kişinin cezalandırılması gerekli.
Bizim hukukumuzda yer edinen “iyi hal indirimi” ise zaten yargılamada hiç olmaması gereken bir uygulama.
Suç oluştuktan sonra failin hapishanede geçirdiği sürede yaptıklarının yargılamayı etkilemesini anlamak mümkün değil. 

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan “nafaka taslağı” kadınlara adeta “Boşanma, evinde otur” diyor. 
Mevcut durumda mahkeme kararıyla almaya hak kazandığı halde kadınların %48’ine nafaka ödenmiyor.
Yapılan araştırmalara göre mahkemelerin karara bağladığı ortalama nafaka tutarı Türkiye genelinde 370 TL.
Erkekler, eski eşe ödeme yükümlülüğü olan “yoksulluk nafakasını” ödemekten kaçındıkları gibi müşterek çocuklarının nafakasını bile ödemek istemiyor.
Şiddet gördüğü için boşanma davası açan birçok kadın da eşle ilişkisini tamamen koparıp mevcut tehditlerden sakınabilmek için nafaka veya maddi ve manevi tazminat talebini geri çekiyor.
Uygulamada yaşanan mağduriyetler ortadayken getirilmek istenilen tasarı boşanma sonrasında yaşanacak zorluklar nedeniyle kadınları içinde bulundukları ağır koşullara dayanmaya mahkum edip, boşanmayı zorlaştıracak.

Nafaka taslağına bakıldığında önemli değişiklikler karşımıza çıkıyor.
Öncelikle nafaka süresine çiftin evli kalma süresine bağlı olarak “üst sınır” getiriliyor. 
Bu noktada belirtmek gerekir ki nafakada evli kalma süresinin ölçü alınması, kadınlar üzerinde “boşanma, nafaka vermem” baskısını kuracak.
Başka bir düzenlemeye göre ise boşanmada kadının kusur derecesi belirleyici olacak, kadının kusurunun %50’nin üzerinde olması durumunda mahkeme nafaka verilmemesi yönünde karar alabilecek.
Yine bilindiği gibi çekişmeli boşanma davalarında, tazminat, velayet, nafaka veya eşler arasında kusurun kimde olduğunun belirlenmesi davaların uzamasına neden olabiliyordu.
Taslağa göre boşanma için çiftler arasındaki ‘tüm anlaşmazlıkların karara bağlanması’ beklenmeyecek.
Bu usul hükümleri ana davadan ayrılacak, uyuşmazlık konularında boşanma gerçekleştikten sonra karar verilecek.
Özetle, boşanma kolaylaştırılacak ve kadını kazanılmış haklarından mahrum edecek uygulama sayesinde neredeyse Osmanlı döneminden beri bilinen erkeklerin keyfine bırakılan “Boş ol” sistemine benzer bir durum ortaya çıkacak.

Kadınların güçlenmesini istemeyen, bireysel ve toplumsal konumunu sürekli gerileten yönetim anlayışı “Siyasal İslam” rotasında uygulamalarına kararlılıkla devam ediyor.
Belirtmek gerekir ki Medeni Kanun adım adım çağdaş çizgisinden uzaklaştırılıyor.
Şer-i hukukun taşları bir bir döşeniyor.