Her yeni güne “Bu kadarı da olmaz” denilecek türden sorunlarla başlıyoruz.
Bireyler olarak kendimizi mutsuz ve umutsuz hissettiğimiz olaylar karşısında ise genellikle “Duyarsız toplum olduk” ifadesini kullanıyoruz.
Tahmin edileceği gibi duyarsız bir toplumdan kasıt çevremizde yaşanan olumsuzluklara karşı ‘ilgisiz kalma’ durumu olarak tanımlanabilir.
Ne kadar farkında olduğumuz tartışması bir yana ‘duyarsızlık durumu’ aslında çok önemli sorunlara yol açıyor.
İnsan hakları ihlalleri
Hak, hukuk, adalet arayışları
Çevre sorunları
Orman yangınları
Eğitimde dinselleşme
Yaygın şiddet olayları
Derinleşen yoksulluk gibi
Daha birçok soruna duyarsız kalınması ‘toplumsal sorumlulukların zayıflamasına’ neden oluyor.
Tepkisiz adeta ‘sessiz bir toplumda’ ise ne yazık ki örgütlenme kültürü yok olmaya başlıyor.
…
Bireylerin duyarsızlığı ve devamında toplumun duyarsızlığı noktasına gelinmesi gerçekten de üzerinde durulması gereken bir sorun.
Bu bağlamda her birimizin günlük yaşamında tanıklık ettiği çok sayıda örnekten söz edilebilir.
Kulaklığını takıp çevresinde olup bitenle bağını koparan
Toplu taşıma araçlarında rahatsızlık verici oturuşuyla etrafını rahatsız eden
Arabasını otobüs durağına veya bisiklet yoluna park eden
Ya da çöp atarak etrafı kirleten duyarsız ve saygısız bireylerin sayısı ne yazık ki sürekli artış gösteriyor.
…
Kadın cinayetlerini görmezden gelen,
Haksız suçlamalarla cezaevine gönderilen Belediye Başkanları, üniversite öğrencileri için empati kuramayanlar
Yaşanan sorunların çözümü için ‘çaba göstermeyen kitleler’ haline dönüşüyor.
Toplumsal dayanışmanın zayıfladığı ‘iş birliği kültürünün’ dibe vurduğu bir döneme doğru gidiyoruz.
Toplumsal normlara yerleşen bu durum geleceğimiz bakımından da önemli kaygıları beraberinde getiriyor.
…
Ne yapılmalı derseniz?
Öncelikle “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı terk edilmeli.
Tekrarlamakta sakınca yok.
İçinde yaşadığımız toplumun sorunlarına duyarlı olmak, çözümüne katkıda bulunmak sorumlu birey olmanın gereğidir.
Prof. Dr. İlhan Tekeli hocanın ısrarla vurguladığı ‘aktif yurttaş’ olmak ve ülkemizin geleceğine katkıda bulunmak esas olmalı.
“Başkaları için endişe duymak” toplumsal kodlarımıza yerleştirilmeli.
Bu bağlamda ‘eleştirel ve özgür bir eğitim sistemiyle’ birlikte erken çağdan itibaren çocukların, gençlerin ‘gönüllü çalışmalara’ katılması önemli.
Okullarda öncelikle
Çevre bilinci
Empati duygusu eğitimi müfredata alınmalı.
Toplumun belleğine sahip çıkması ve geleceğini bu temele göre oluşturabilmesi için her kesime ‘toplumsal farkındalık bilinci’ kazandırılmalı.