Daha önce de önemini vurgulamak için benzeri yazılar kaleme almıştık.
Yılmaz Büyükerşen’in 99 yılında ilk Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının hemen ardından, Eskişehir'de bir “Arama Konferansları Dizisi” gerçekleştirildi.
Belki bizim eksikliğimizdi ama “Arama Konferansları Dizisi” diye bir şeyi ilk kez duymuştuk.

***

Sormuştuk da kendisine, “Ne arayacaksınız?” diye.
“Hayal.” demişti. “Hayal arayacağız.”
Bir daha şaşırmış, o şaşkınlıkla yine sormuştuk: “Hayal mi?” diye…

***

Arama konferansı toplantıları başladı ve biz bu toplantıların neredeyse tamamını gazeteci olarak bizzat takip ettik.
İşin uzmanı olan insanlar, toplantıya katılanlardan şunu istiyorlardı:
“Bize, Eskişehir’de yapılması imkânsız olan, akla, mantığa sığmayacak, hayal ettiğiniz projeleri önerin.”

***

İnsan bir hayli zorlanıyor böyle bir istek karşısında.
Düşünsenize, olmayacak işler istiyorlar. Yani; saçmalamanızı bekliyorlar.
Nitekim bir müddet sonra başladı insanlar saçmalamaya:
— “Eskişehir’e deniz getirelim.”
— “Şehirlerarası yolcu taşıyan trenler için ray döşeyelim, mahalleler arasından da geçsin.”
— “Porsuk üzerinde, tıpkı Venedik gibi gondollar yüzsün. Yine Porsuk üzerinden, Porsuk’un gittiği her yere vapurlarla ulaşım başlasın.”
— “Öyle her gördüğümüz boş yere bir avuç çim tohumu atarak park yapmaktansa, insanların ailecek tam günü geçirebileceği, içinde her ihtiyaca cevap verebilecek donanımlı devasa parklar yapalım.”
— “Çocukların hayal dünyalarını somut hâle getirmek için kaleler, gemiler falan yapalım.”
— “Porsuk üzerinde adalar oluşturalım.”

***

Bunun gibi pek çok hayale dayalı öneriler geldi insanlardan.
Bu hayal ürünü olan, biraz da saçma önerilerin hepsi tek tek not edildi.
Süreç ilerledikçe bir de baktık ki devasa parklar yapılmaya başlandı.
Parkların içine kaleler, gemiler konuldu.
Porsuk üzerinde gondollar yüzmeye, tramvay ile yolcu taşınmaya başlandı.
Denizi olmayan Eskişehir’e yapay deniz geldi örneğin…

***

Sonradan anladık ki her şey hayal etmekle ve bu hayallerin projelendirilmesiyle başlamıştı.
Bulunduğunuz dönemde ve şartlarda gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen her hayalin, günü geldiğinde gerçeğe dönüşebildiğinin kanıtıydı tüm yapılanlar.
Hâlbuki çok da eleştirilmişti bu “Arama Konferansları” adı altında düzenlenen toplantılar.
“Belediye hayal peşinde koşuyor. Büyükerşen hayal satacak, hayallerle avutulacağız.” eleştirileri peş peşe geliyordu.

***

Büyükerşen, hatta bu toplantılarla ilgili kendisine “Hayal satmaktan başka bir şey yapmıyorsun.” diyen lokantacı esnafına,
“Sen de köfte satıyorsun. Eskişehir bu hayallerle değişecek ama senin köfteler hep aynı kalacak.” cevabını vermişti.
Öyle de oldu!
Eskişehir o yılların hayalleriyle değişti; lokanta aynı lokanta, köfte aynı köfte!

***

Sonuç olarak...
Eskişehir'in bugün için ileriye dönük hayalleri var mı, bilemiyoruz.
Fakat şu bir gerçek ki, şehrin 10, 20 hatta 30 yıl sonrasının şehrini planlamak ve projelendirmek için o yılların “Arama Konferansları” benzeri birtakım organizasyonları sık sık tekrarlamaya ve buna da toplumun her kesiminin iştirak etmesini sağlamaya ihtiyaç var.

1-661

2-545

3-173

EĞİTİMSİZ ZENGİNLER, EĞİTİMLİ FAKİRLER...

Türkiye’de geçmişte yapılan ilginç bir araştırma var.
Bu araştırma, eğitimi olmayan insanların zenginlik; eğitimli olanların fakirlik durumuyla ilgili.

Araştırmaya göre:
— Son 10 yılda okuryazar olmayan yoksul sayısı 446 bin azalmış.

Yani…
Eğitimi olmayan ve fakir olan 1 milyon 969 bin kişi sayısı, 10 yılda 1 milyon 523 bine inmiş.

Sonuç olarak…
Eğitimsiz 446 bin kişi, 10 yıl içinde zenginleşmiş.

Diğer taraftan…
Aynı araştırmaya göre üniversite mezunlarından yoksullaşanların sayısında bir artış var.

Yani…
Üniversite eğitimi alan ancak 10 yılda yoksullaşanların sayısı, 24 binden 150 bine çıkmış.

Sonuç olarak…
Son 10 yılda, eğitimli 126 bin kişi yoksullaşmış.

Araştırmanın genelinin ortaya çıkardığı sonuç şu:
Son 10 yılda eğitimsizlerin zenginleştiği, eğitimlilerin ise fakirleştiği bir süreç yaşanmış ülkemizde.

Araştırmayla ortaya çıkan sonuçların iki nedeni olmalı:
Ya okuryazar olmayanlar, yani eğitimsiz olanlar, girişimci olup zengin olmayı daha iyi beceriyor…
Ya da…
Ülkede cahilliğin para ettiği bir dönem yaşanıyor…

Hangisinin olduğuna da artık siz karar verin!

Zengin-1

POLİTİKACI UZLAŞMASI...

İki politikacı konuşuyormuş…
Daha doğrusu, bir konuyla ilgili olarak alışılagelmiş tartışma ve kavga hâlindeymişler.

***

Her ikisi de kendi söylediğinin doğru olduğunu ileri sürüp geri adım atmadığı için, haliyle sağlıklı bir sonuç da çıkmıyormuş tartışmadan.

***

En son biri diğerine, “Hatalı olduğunu kabul et, ben de senin haklı olduğunu söyleyeyim. Yoksa bu iş sabaha kadar uzayacak.” teklifi yapmış…

***

Bunun üzerine siyasetçi, “Tamam, kabul ediyorum. Hatalıyım.” deyince diğeri güya sözünü tutmuş ve şunu söylemiş:
“Haklısın! Vallahi haklısın!”