Bir süredir cuma hutbeleri ve vaazların gündeminde ne yazık ki ülkemizdeki kadınların haklarına yönelik açıklamalar yer alıyor.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde kadınlar ve kız çocukları üzerinde örtünme baskısı önemli bir başlık olarak işlenmişti.

“Mahremiyet mağduriyet demek değildir.
Kadınlar, kız çocukları örtünmelidir.
Kadınlar hep önüne bakmalı, ileriye bakarsa daha ileriye bakmak ister” denilerek kadınlara yönelik aşağılayıcı bakış açısı ortaya konulmuştu.

Geçen haftaki hutbede ise Medeni Yasamıza tamamen aykırı şekilde kadınların eşit miras hakkı tartışmaya açılarak, dini referanslar desteğinde “Kadınların miras hakkının yarıya indirilmesinden” bahsedildi.

Oysa laik bir ülkede hiçbir dini veya kültürel gerekçe ile kadının miras hakkı sınırlanamaz.

Gelinen noktada ülkemizde kadınların yasalarla güvence altına alınan haklarını ortadan kaldırmaya yönelik çabalar sistematik bir şekilde devam ediyor.

Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal alandaki eşitlik hakları geriletilmeye çalışılıyor.

Tam da bu tartışmalar devam ederken başka bir uygulamayı öğrendim.
Eskişehir Tepebaşı Müftülüğü’ne nikâh kıyılması için başvuran bir arkadaşın çocuklarının nikâhında, bir erkeğin tanıklığı kabul edilirken bir kadının tanıklığı kabul edilmemiş.

“Erkek tanık tamam ama dinimize göre bir kadının şahitliği yeterli değil, ancak iki kadının şahitliği bir kişi yerine geçer” denilmiş.

Araştırdım, gerçekten de uygulama böyle.

İnanılır gibi değil.
Bu olayı duyduğumdan beri çok büyük bir üzüntü yaşıyorum.
Laik bir ülkede kadının şahitliği yarım kabul ediliyor.

Bu noktada dini gerekçeler ortaya koyarak açıklama getirecek olanlara söyleyeyim:
2018 yılında müftülüklere verilen yetki resmi nikâh kıyma yetkisidir.
Resmi nikâh kıyılırken dini referans almak kabul edilebilir mi?

Kadını yarım kabul ederek,
Anayasamızın eşitlik ilkesini,
Kadının insan haklarını ayaklar altına alan böyle bir uygulama olabilir mi?

Kadınlar,
Mirastan yarım pay alsın.
Nikâhta şahitliği yarım kabul edilsin.
Afganistan rotasında hızla ilerliyoruz.