Corona 19 virüs pandemisi sonucu girdiğimiz hastalık bataklığından bir türlü çıkamıyoruz. Her gün otuz bine yakın yeni hasta ve iki yüzü geçen insan kaybı sayısına saplanıp kaldık. Bunun nedeni “aşı karşıtlığının” yaygınlığındandır. Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük belalarından biri de “infodemi” olsa gerek. "İnfodemi", Dünya Sağlık Örgütü tarafından "yalan haber salgını" olarak tanımlanıyor. Bir hastalık gibi, bir olgu hakkında yalan veya yanlış bilgilerin hızlı ve geniş kapsamlı bir şekilde yayılmasını ifade eden bir sözcük. "Bilgi" ve "salgın" sözcüklerinin bileşiminden oluşuyor. Gerçekler, söylentiler ve korkular karışıp dağıldıkça, konu hakkında gerekli doğru bilgileri öğrenmek iyice zorlaşıyor. Nasıl virüs’ün salgın şeklinde yayılması olan “pandemi” başımızın belası ise, bu da öyle ve onun kadar tehlikeli. Böylece insanlara sen güçsüzsün, sen bir şey yapamazsın mesajı veriliyor ve “kader bizi teslim alır ve biz buna karşı koyamayız” bilgisi işleniyor. Yaklaşım azıcık ilkel insanın büyü dünyasını, muhafazakar toplumun kaderciliğini anımsatıyor. Yapılan her olumlu ya da olumsuz eylemin herhangi bir gerekçelendirilmesi yok, yani bilimsel bir tarafı bulunmuyor. Onun yerine safsata, inanç ya da gelenek göreneklerden yansıyanlar ön plana geçiyor. Bilimden her sapma insanlığın gelişimine ve doğrudan yaşamına müdahale olarak geri dönüyor…
Türkiye haritasında yeni hastaların ve ölümlerin en yoğun yaşandığı bölgeler ülkenin iç kesimlerinde ve doğu bölgesinde, muhafazakar insanların daha yoğun yaşadıkları yerleşim alanlarında toplanıyor. Çünkü oralarda aşı karşıtlığı daha fazla. Aşı karşıtlığının tarihi aşılar kadar eski ve sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yükselen “bilim karşıtlığı” akımının bir parçası. Oysa insanlık tarihinde çeşitli salgınların insanlığı nasıl tehdit ettiği, imparatorlukları yıktığı ve soy kırıma yol açtığı biliniyor. Geçmişte çiçek hastalığının kitlesel ölümlere neden olduğu nasıl unutulur? Tüm bu salgınlarla aşılamada geliştirilen yöntemler sayesinde başa çıktığımız da bir gerçek… Her yazımda bıkmadan usanmadan “bilim, felsefe ve sanat” üçlüsünün insanlık için bir kurtuluş reçetesi olduğunu tekrarlıyorum. Bu ülkenin kurucusu da “yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” diyerek en önemli doğruyu işaret etmiş, ülkeyi yeniden kurmakla kalmamış, uygarlığa ulaşmanın yolunu da göstermişti. Ondan sonra gelen yöneticiler vazgeçmeselerdi onu takipten, bir nesil yok yere harcanmayacak, hayatta kamamız çok daha kolay olacaktı…