Daha bitmedi!..
Bitirmek üzere olduğumuz 2025’i hiç unutmayacağım. Ne çok vedalaştığımız dost, arkadaş, (hatta kardeş) uzaktan yakından tanıdığımız ne çok kişiyi uğurlamışım sonsuzluğa…
Pek alışkanlığım olmadığı halde, klavyenin başına oturduğumda WhatsApp mesajlarına bakıvermek geldi aklıma. Gazeteciler Cemiyetinin grubunda çok sayıda katılımcı görünce aklım takıldı. “Grubun yöneticisi Bülent Özyazıcı, camiadan kimin ayrılık haberini duyuracak” endişesi ile ilk satırı okuduğumda “Eyvah” nidası çıkıverdi ağzımdan:
-Merhum gazeteci Önder Baloğlu’nun eşi Ayşe Baloğlu…
Hiç beklemediğim böyle bir duyuru karşısında bir an “dona kaldığımı” hatırlıyorum. Aklımdan geçen sorular sıralanıyor.
-Nasıl olur? Daha bir ay kadar önce telefonla arayıp dertleşmiştik. Hiçbir rahatsızlık şikâyeti duymamıştım kendisinden…
Benim eşim, onun da yıllanmış arkadaşı, adaşı Ayşe Barlas’ı aradım haberi vermek için. O söyledi:
“-Son karşılaşmamızda kendi rahatsızlıklarımdan söz edince, kendisinin de ‘kalp romatizması’ ile uğraştığını söylemişti.”
Bir parça anlar gibi oldum beklenmedik ayrılığın nedeni: Kalp krizi!

Önder ve Ayşe Baloğlu.

Sevgili Önder benden 5 yaş küçük, ben ondan 6-7 yıl kıdemliyim meslekte. Sakarya’nın bodrum katında 1 yıl kadar birlikteliğimiz var. Ondan sonra bir 3 yıl da Hacet Sokak’ta Ofset Sakarya’da…
Sakarya’nın hemen bitişiğinde iki ya da üç kişinin (kızın demek daha yerinde olacak) bir trikotaj atölyesi var. Bazen Önder’in kapı önünde çıtı pıtı bir kızla konuştuğunu hatırlarım. “Gençlik hali” işte deyip önemsemezdim.
-Nereden bilirdim ki o konuşmaların ve kaçamakların nikâh masasında sonuçlanacağını!..

Rahmetli Önder bu tür konularda “içinden pazarlıklı” bir yapıdaydı. Ne düşündüğü, ne yaptığı, ne yapacağını kimseyle paylaşmazdı. Sanırım bu konuda da ailesiyle olsun paylaşmamıştır.
Tanıştığımız ilk günden itibaren bana yaş baş olarak kıdemli olmama rağmen genellikle “Hüsnü” diye hitap ederdi.
Aynen evlendiklerinden sonra Ayşe’nin de aynı şekilde seslendiği gibi!.. Bir gün Önder bana bir sır veriyormuşçasına:
-Hüsnü Abi biz Ayşe ile kaçıyoruz (ya da Ayşe’yi kaçırıyorum) sen durumu idare et!..
Ben biraz şaşkın “nereye?” demişim!.. Kısaca özetledi:
-Ben Seyfi’yi ayarladım, İzmir Kemalpaşa’da oturan teyzeme gideceğiz.
Seyfi dediği kişiyi hatırladım. Kendisi ve amcaoğlu rahmetli Vecdi ile birlikte Sakarya’da muhabir olmak isteyen, Orduevi girişindeki taksi durağında şoför olan arkadaş!

Durumu “idare ettim” tabii. Bozkurt Abi (Ünügür) ile Mehmet Aktop’a söyledim. Mehmet Abi o sırada ikinci sayfada “Yaşadığımız Günler” gibisinden bir köşe hazırlıyor. Pertev Abiye (Ertün) bir resim çizdiriyor:
-Bir fayton. Arkada oturan iki kişi yan yana. Baş kısımlarında Önder ve Ayşe yazısı. Faytoncu ise Hüsnü!..
Anlaşılacağı üzere Önder ve Ayşe’yi ben kaçırıyorum!..

Aile eve dönmeyen kızlarını arıyor tabii. O çizgi resmi görünce anlıyorlar kızlarının kaçtığını. Aynı gün gazetenin girişinde bir gürültü patırtı. Arada kulağıma geliyor “Nerede o Hüsnü, bana bulun!” sesleri. İndim aşağı, Ayşe’nin pazarcılık yapan eniştesiymiş…

Yıllar süren aile dostluğu ve son.
Yaklaşık 45-46 yıl süren Önder-Ayşe birlikteliğinin hikâyesi böyle. O evlilikten Berna ve Alpay adlarında iki güzel ve başarılı evlat da verdi onlara. Aynı zamanda;
-Berna ve Alpay’dan olma torunlar.
Onları da çok sevdi Önder ve Ayşe.
Onlara ve Baloğlu ailesine sabırlar diliyorum. Anne ve babalarının 50 yıllık dostluğunun hatırına zamanı geldiğinde “güle güle Hüsnü Amca” diyeceklerdir umarım.
Bu yazı ile Ayşe’ye de veda ederken bir isteğim var kendisinden:
-Hüsnü’nün de çok selamı var Önder. Yakınlarda kendisi de katılacakmış bize deyiver…
Hoş kal Önder. Sen de sevgili Ayşe.
-Önder’ine kavuşmak için niye acele ettin ki?..

Ne demiş şair: Bu düzen iyi düzen, gelmese araya bir bozan…