Oğlum küçük bir operasyon geçirecek başında olalım diye, kışı geçirdiğimiz yazlık evimizden İstanbul’a gelmiştik. O işi başarıyla atlattıktan hemen sonra rahatsızlandım. Sıkı bir barsak enfeksiyonu geçirdim, gözlerimi yeni açtım sayılır. Normalleşmeye denk geldik, Antalya’dan arkadaşlarım çağırıyor; “koş gel ‘Balık Evi’ açıldı” diyorlar. Bu açıdan biz görece eziyetsiz bir kış geçirdik Antalya’da. Açık havadan güneşten hiç kopmadık. Ancak İstanbul’daki insanlar özlemişler gerçekten bir lokantada oturup, yemek yemeği, sohbet etmeyi. Haklılar, her yer tıka basa dolu. İnsanın özgürlüğünün kısıtlanması ne zormuş meğer. Sen onu bir de aylardır işsiz kalıp evine ekmek götüremeyene sor, özgürlük ne demek anlatsın hepimize.  Kimisi de oturmuş güneşin alnına, yavaştan demleniyor. Öğlen rakısını yeni keşfetmiş olanlar var, ne kadar da geç kalmışlar…

Demokrasi ve özgürlüğün uluslararası kıyaslamasında Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda’nın arasına sıkışmış bulunan yalnız ve güzel ülkemin gazeteci Levent Gültekin’in sokak ortasında dövülmesiyle bir aşama daha kaydettiği varsayıyorum. 8 Mart Kadın yürüyüşünde “ritme göre zıplamak” suçlamasıyla bir gurup kadın gözaltına altına alındı bu ülkede, haberiniz vardır. Bu arada Rasim Öztekin’i kaybettik. Kavuğu Ferhan Şensoy’dan almıştı. İkisi de aynı liselidir. Biri büyük, biri küçük. Ferhan rahatsızlığı dolayısı ile gidememiş anma törenine, kızı aracılığıyla mesaj iletmiş; “Buluşuruz gökyüzünde, neşeli bir meyhanede” demiş. Anadolu Ajansı ayıplı bulmuş olsa gerek ki, mesajı sansürlemiş. Her insan kendi düşüncesine uygun zaman dilimlerinde yaşasaydı ya, böylesi zor oluyor. Bilgisizliğin verdiği özgüveni bilgi hiçbir zaman veremiyor. Ben yine döneceğim Antalya’ya. “Balık Evi” açılmış, bizimkilerle buluşacağız yeryüzünde neşeli bir meyhanede…