Gök kubbeyi sonsuza değin omuzunda taşımakla cezalandırılan Atlas gibi, bir taşı bir tepeye sürükleyip ardından taşın yeniden yere yuvarlanışını hüzünlü gözlerle izleme yazgısını sonsuz kere yaşamakla cezalandırılmış Sisifos gibi, bir kayaya çırılçıplak zincirlenmiş hâlde, her gün yeniden oluşan karaciğeri yine her gün bir kartal tarafından kemirilen Prometheus gibi, bulunduğu toplumu dönüştürmeyi amaçlayan toplum önderleri de tarihsel yazgısına zincirlenmiş hâldedir.
Antik Çağ’da Yunan tanrılarına inanmamak ve gençlere uygunsuz fikirler aşılamak suçuyla yargılanıp baldıran zehri içirilerek ölüme mahkûm edilen Sokrates; Orta Çağ’ın ünlü filozofu Boethius’un işkencelerle katli; Ockhamlı William’ın ve Baruch Spinoza’nın kutsal değerleri hiçe saydıkları gerekçesiyle aforoz edilmeleri; Fyodor Dostoyevski’nin “vatan haini” olarak idamın eşiğinden dönmesi; Giordano Bruno’nun Roma’nın Campo de Fiori Meydanı’nda diri diri yakılması; Galileo’nun “Dünya güneşin etrafında dönüyor” diye Engizisyon tarafından yargılanması; Walter Benjamin’in, Hitler tarafından öldürülmekten kaçınmak için kendi canına kıyması; dahası Avrupa’da cadı avında ve Engizisyon mahkemelerinde 50 bin aydın, düşünür ve sanatçının yakılıp yok edilmesi ve dahi bu sayfalara sığmayacak uzunlukta tutuklamalar, işkenceler, sürgünler… Hepsi, kendi iktidarlarını korumak zorunda zanneden otoritelerin karşısına dikildikleri içindi.
Görüyoruz ki, mitolojik anlatılarda da insanlık tarihinde de güçlü otoriter söylemin karşısına yeni bir söylem geliştirmek, aynı zamanda bir bedel ödemeyi göze almak demektir.
Günümüzde de değişen bir şey yok; bedel ödemeye devam!.. Tarihsel doğası gereği, otoritenin söylemine itirazı ve karşı söylemi olan insanlar eziyet çekmeye devam ediyorlar hâlâ.
Tarihte insanlığın kendi başına defalarca gelmiş aynı olgulardan çıkardığı bir ders var mı? İnsanlık bir bilgeliğe ulaşmış mı? Bu soruların yanıtı, çoğu toplum için ne yazık ki olumlu değil.
Peki bazı toplumlar bu bilgeliği neden oluşturamıyorlar? Ya çıkarları uğruna ya da işlerine öyle geldiği için insanlığın gerektirdiği erdemli yoldan sapıyorlar; ya da tarihe bakmıyor, baksa da üzerinde düşünmediği için anlamıyorlar, öğrenemiyorlar.
Başa gelmesi pek de önemli değil; başa gelen şey karşısında bir bilinç geliştirebilmek önemli. Yoksa insanlığın tarihi hem süre olarak yeterince uzun hem de düzgün bir yaşam sürdürebilmek için yeterince deneyim içermekte. Deneyimi yaşamak ile aynı hatayı yapmama bilincini oluşturmak, bakmakla görmek arasındaki fark gibi beliriyor.
İnsanlığın tarihi, yerleşik otoriteye ilerleme adına meydan okuyanların omuzlarında yükseliyor.
Hepsine selam olsun!..