Geçen hafta İsmail Canbaz aradı. 
İstanbul'da olduğumu öğrenince heyecanla atıldı: 
-Sayın Valim, orada bir hemşerimiz var ki, vallahi adam gibi adamdır! Mutlaka, ama mutlaka görüp tanımanızı isterim. Telefonunu şimdi atıyorum. 
Muzipçe, 
-Hayret İsmail, dedim, yeryüzünde öyle bir adam kalmış mı ki ? 
-Kalmış mı kalmamış mı, tanı bak sonra karar ver! 
-İyi de İsmail, İstanbul dediğin tam bir gayya kuyusu. Bir yerden bir yere gitmek ise tam bir işkence, diyecek oldum lâfı ağzıma tıkadı. 
-Valla her zahmete değer, tanıyınca bana hak vereceksiniz. 
-Kısmet İsmail, diyerek telefonu kapattım. 

Daha telefonu cebime koymadan çaldı.  
Erdem ve alçak gönüllülüğün inceliğine bürünmüş sımsıcak, dost bir ses kulağımı okşadı. 
-Sayın Valim ben Orhan Barda...Kıyı Emniyeti Genel Müdür Yardımcısı. Şu an Meclis Kit Komisyonu'nda bir sunumum var. Biter bitmez İstanbul'a döneceğim, sizi misafir etmeyi çok isterim. 
-İnşallah Orhan Bey, dedim; ben de sizi tanımaktan mutlu olurum. 

Sözleştiğimiz gibi cuma sabahı aradı. 
-Sayın Valim, Ankara'dan döndüm. Konum atarsanız sizi aldırmak isterim. 
-Orhan Bey zahmet etmeyin! Torunum Avukat Ömer Faruk arabasıyla getirecek. 

Öğle sonu Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü önündeydik. 
Gözlerinin içi sürekli gülen, günışığı gibi sıcak ve samimi kapıda karşıladı.
Bizi görünce tatlı bir tebessüm ışıldadı yüzünde.  
Kırk yıllık idarecilik tecrübemle anladım ki; burnu halkın omuzlarından yukarı çıkmamış, kibirli bürokrat tafrası kuşanmamış yiğit bir hemşerimiz vardı karşımda. 
İsmen tanıyordum ama, yüzyüze ilk kez görüyordum. Ender de olsa insanın başına gelir; ilk karşılaşmamız  olmasına karşın, görmeye hasret kaldığınız kırk yıllık bir dostunuza kavuşmuş gibi olursunuz ya...  
O an Orhan Bey tam da öyle bir duygu uyandırdı bende. 

Teşrifata aldırmadan oturduk. 
Eskişehir ve Eskişehirspor üzerine başlayan sohbet gittikçe derinleşti. 
Afra tafra bilmeyen, alabildiğine  canayakın ve alçak gönüllü. Sesinin tınısı, konuşma uslûbu  samimi, sıcak ve güven verici.  
Kıyı Emniyeti gibi ülkemiz güvenliğini çok yakından ilgilendiren ve biz hemşerilerini gururlandıracak, "Üst Seviyede Stratejik Bir Görev" yapıyor.  
Konuşmalarındaki derinlik, konusuna hakimiyet ve vakarlı duruşu öylesi bir his uyandırdı ki içimde, bu genç hemşerimiz sanki bütün hayatları tanımış, bütün ezgileri dinlemiş, bütün kitapları okumuş zannına kapıldım.  İnsana sürekli düşündüğü hissi veren geniş alnı, kahverengi gözlerinin içinde ışıldayan gülümsemesi, bu sohbet sırasında günışığı gibi ısıttı içimi.  
O an karşımda, memleket ve Eskişehir sevgisiyle yoğrulmuş,  kendine güvenli, umutsuzlukları umuda çevirebilecek, görev kahramanı bir yürek gördüm; hem de kendinden de büyük, kocaman bir yürek... 
 "Sayın Valim, Orhan Bey'in sıcak ve samimi yüzünü gören her insanın içine bir ferahlık yayılıyor." diyen İsmail Canbaz'a bir kez daha ve yürekten hak verdim. 
Bu sohbet sırasında içim daha da aydınlandı, yabancısı olduğum önemli bir konuda fikir dünyam daha da zenginleşmiş oldu. 

Orhan Bey, bir üst seviye bürokrat olarak çok stratejik bir görev yapıyor; tamam da... 
O bundan da daha fazlasını yapıyor. 
Resmî görevinin dışında hemşerilerine karşı sosyal sorumluluğu üst seviyede. Tanısın tanımasın hemşerisi olan herkese karşı taşkın bir sevgi gördüm onda. 
Uzun zamandır, hiç karşılıksız, "Eskişehirli Yönetici Ve İş Adamları Derneği  (ESYİAD)"ı yönetiyor. 
Başkanı olarak, uysal iyiliğiyle canlı bir bereket gibi hemşerilerinin her derdine, her işine yetişme gayreti her türlü takdirin üzerinde. 
Başta öğrenci, her meslek ve meşrepten kim olursa olsun, bütün hemşerilerine kucak açmış. Onların sorun ve sıkıntılarını vakarlı ve yüksünmeden çözmek için çırpınıyor. 
Fizik varlığı İstanbul’da olsa da, 
Gördüğüm o ki aklı, gönlü ve yüreği hep Eskişehir'de… 
Vefa, insana mahsus en soylu duygudur, derler. 
Orhan Bey’de hemşerilerine karşı onu fazlasıyla gördüm. 

Veda ederken baktım da, gözleri, sözleri ve davranışları sanki,
"Belki çoğunuz beni İstanbul'da sanır 
Eskişehir'de bir dam çökse yüreğim parçalanır."  
Der gibiydi… 
 

Bir kentin gücü ve etkinliği sadece siyasetçisinden gelmez. 
Hatta daha da önemlisi devlet aygıtı içinde, üst makamlarda görev yapan etkili ve yetkili bürokratlarından gelir. 
Maalesef biz Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz illeri gibi değiliz. 
Genelde bürokratımıza sahip çıkmayız. 
Hatta, kısır siyasî kıskançlıklar sebebiyle hemşerilerimizi harcar, ya da harcanmasına göz yumarız. 
Kentimizi gerçekten seviyorsak akıllı olalım. 
Orhan Barda gibi üst makamlarda stratejik bir görev yapan,  kentine âşık bürokratlarımıza sahip çıkalım. 
Hatta hatta sayılarının çoğalması için gayret edelim.