Her sabah olduğu gibi bir kupa eşliğinde internet üzerinden gazete okuma seansına başlamıştım ki ilk açtığım Sakarya’nın sitesinde üçüncü haberin başlığı dikkatimi çekti:
-Eskişehir’deki o park ve Millet Bahçesi Bakanlığa devredildi…
“Eskişehir’deki o parkı” kestirebildiğim için detayını daha sonra okumak üzere geçtim!
***
İkinci açtığım site, hızlı arama listesinin başındaki Cumhuriyet gazetesiydi. Rastlantı olacak, oradaki 3. Haber de dikkat çekiciydi!
-Sahte diploma skandalı büyüyor!..
Herkes gibi benim ilgim de “sahte diploma” sözcüklerini okuyunca “Sahte diploma elde etmekle (!)” suçlanan Silivri’deki Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na kayıverdi!..
Sahte ya da “olmayan diplomalar” türünden haberler yeni bir şey değildi ki ülkemde. İsteyene “bedeli mukabilinde” her türlü resmi resmi evrak anında hazırlanıp veren örgütlenmelerin varlığı da ezelden bilinmekte, arada bir medyamızda yer de almaktaydılar.
Şok ! Anadolu Üniversitesi mi?
O “yarım ilgiyle” okumaya başladım. Özel haberi hazırlayan muhabir, lisansüstü diplomadan orta öğretim her kademesine kadar isteyenlere, aslından farsız diplomalar hazırlayan şebekenin bir elemanını konuşturmuş.
Bir ara nereden aklına geldiyse “hangi Üniversitelerin diplomalarına rağbet var” gibisinden bir soru yöneltiyor çete elemanına. Buyurun, siz de öğrenin:
“Anadolu Üniversitesi en çok talep edilen yer. Onu sırasıyla Bahçeşehir, İstanbul Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi izliyor.”
***
Anadolu Üniversitesi ha!.
Bizim yıllardır gerçekleşmesi için mücadele verdiğimiz, Orhan Oğuz Hocamızın İTİA ile temellerini attığı, Yılmaz Büyükerşen Hocamızın geliştirip markalaştırdığı Anadolu Üniversitesi;
-Sahte diploma üretim merkezi!
Yaşadığım şokla kendi kendime soruyorum:
-Nasıl, ne zaman bu hale geldi/getirildi üniversitem?
Bunun yanıtı, bir araştırma-soruşturma ile (istenirse) ancak bulunabilir!. Özellikle son 10-15 yılın rektörleri, dekanları, genel sekreterliklerinde yapılacak incelemeler sonucunda öğrenebiliriz.
Öyle ya bu işleri yapan şebeke, içerden yardım almadan bu türden işleri beceremez.
“Gecikmeksizin hemen şimdi!” diyeceğim ama umudum yok. Yine de ülkemizin marka eğitim kurumlarından Üniversitemizin üzerindeki bu leke bir şekilde silinip yok edilmelidir.
Türk Dünyası Vakfı mı?
Evet ya! Adı genellikle Eskişehir ile anılan böyle bir vakfımız vardı, hatırladınız mı?
Hani şu, genellikle Orta Asya’da bulunan soydaşlarımızın yaşadığı ülke devletlerinin katılımı ile oluşturulan “Türk Dünyası” kısa adı ile anılan bir oluşum vardı ya… İşte o organizasyonun birkaç yılda bir o ülkelerden birinin kentinde düzenlenen kültürel etkinlikler…
Bizim kentin adı da o nedenle anılır olmuştu bir tarihlerde;
-Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir…
***
Bu nedenle olsa gerek, organizasyonu hazırlamak, gerçekleştirmek amaçlı, Eskişehir Merkezli “bir vakıf” kurulmuştu.
Sonrasında ve halen şimdilerde O vakfın başkanı Eskişehir Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanlarımızdan Prof. Dr. Nabi Avcı…
İşte o vakıf ilimizdeki kimi tarihi yapıları onarmak, restore etmenin yanında, epey bir taşınmaz da edinerek faaliyet göstermişti. O etkinlikler sonucu, başta aktardığım, gözle görünür iki “eser” de bulunuyor:
-Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi ve Nabi Avcı Dede Korkut Parkı…
Yukarda aktardığım haberden öğreniyoruz buraları önce Milli Emlak Genel Müdürlüğüne devir, ardından Çevre Şehircilik Bakanlığına tahsis edilmiş. Olay kısaca budur ve sorumuz şudur;
-Neden, niçin, hangi amaçla?
***
Bu yazıda anlatmaya çalıştığım iki olayı okudunuz. İlgili/ilgisiz kişilere soruyorum;
-Sizin de burnunuza kötü kokular gelmiyor mu?
________________