Atalarımız  “Devlet Adamı” kıtlığına “Kâht-ı Rical” derlerdi. 
Adam kıtlığından değil, liyakat ehli yönetici yokluğundan… 
Öyle zamanlar olur ki, gerçek devlet adamı mumla aranır.  
Hele de bunalım zamanlarında… 
Vatandaşların, 
“Ah be başımızda şöyle okkalı bir devlet adamı olacak ki…” diyen serzenişlerini sık sık duyarız. 
 
*  
Bana göre öyle bir devlet Adamı: 
Kötülüğe kilit, iyiliğe anahtar olandır.. 
Ülkesinin hem fizikî, hem de gönül coğrafyasını en iyi bilendir. 
 Görünen hizmetlerin değil, görülmeyen himmetlerin adamıdır. 
İlim, irfan, feraset sahibidir;  vicdan ve adaleti önde tutan bir “Bilge”dir.  
Titiz, nezaketli, kavliyle de, fiiliyle de adamdır, dosttur…  
Babacan diliyle en acı sözü bile acıtmadan söyleyendir. 
Hayat denilen olgunun değişken ve dinamik olduğunu, kanun ve mevzuatın dar kalıplarına sığmadığını bilir.   
Aşırılmış ithal formüllerin, yasa ve yönetmeliklerin katı, soğuk, ruhsuz mazeret bariyerlerinin arkasına saklanmaz.  
İnsanımızın dertlerini, ıstıraplarını hasta anasını sırtlar gibi sırtlar.   
Ülkenin kanayan yaralarını, yürekten bir sezişle mutlu tablolara dönüştürebilen bir sanatkârdır. 
Ve o, büyük ruhuyla bir değil bin kalbe şifa olur.  
*  
İşte size bugün, böylesi bir idareciyi tanıtmak isterim.  
O, görünüşte bir şey olmadığı sanılan, fakat arka planda her şey olan bir idareciydi. 
Burnu halkın omzundan yukarı çıkmamış, bürokrat tafrası kuşanmamış bir insandı. 
Eskişehir dahil, görev yaptığı tüm illerde, sesi olmayanların sesi, kimsesi olmayanların kimsesi oldu.  
Uysal iyiliğiyle her yükün altına herkesten önce girdi.   
Canlı bir bereket gibi dolaştı halkın içinde.   
Bazı "Meşhur Meslekdaş"lar gibi devletin kesesinden kasasından farfara yapmadı. 
Kendini allayıp pullayıp “reklam ve pazarlamaya” asla tenezzül etmedi.  
İşini sessizce, derin ve etkili yaptı.   
Çirkini, kötüyü dahi düşmanlaştırmadan dönüştürebilmenin dilini, sırrını iyi bilirdi. Duygularla örülmüş sevgi dolu bir yüreği vardı. 
Resmi görünüşünün ardında renkli dünyaların çiçeklendiği bir insandı.   
Zihni ayık, gönlü açık, Yusuf Peygamber mizaçlıydı.  
Gönlünden kopan sözcükler sıcak bir okşayış gibi insanımızın yüreğini ısıtırdı.  
Valilik vazifesi onun için, devletin bir görev emanetiydi.  
Vicdanını vestiyere asıp ta makamına oturanlardan olmadı.   
Tüm idarecilerde az çok bulunan her türlü kibir, kıskançlık ve kişisel komplekslerden uzaktı.  
Takdirleri, tenkitleri ve uyarıları okşarcasına, özendirici, yapıcı, naif ve nükteliydi...  
Vatandaşlarla ilişkilerinde duygulu ve hünerli bir kuyumcu inceliği vardı.  
Elinin değdiği her şey düzelen, gözünün gördüğü her şey çoğalan bir gönül işçisi gibi çalıştı.  
İkbal sever değil Hak severdi.  
Hakkı hukuku makama kurban etmedi.  
Valilik yaptığı her ilde bayrağa kumaş, fukaraya aş, garibe yoldaş oldu.  
"Adalet, güneş ışığı gibidir; her evin penceresinden eşit girmiyorsa orada devleti aramayın!"  sözü dilinden düşürmediği idarecilik düsturuydu.
 Bir idare adamında bulunması gereken büyük ruhluluğu ise doğuştandı.  
O sebepledir ki, istisnasız her kesimden vatandaşın hürmet celbine muvaffak olmuştu.   
Bütün gayreti, birlik ve beraberliğimiz içindi.
 Toplumumuzdaki kronik ayrışmaların ve düşmanlıkların kaldırılmasına dönüktü. 
Kardeşliğe kan bulaştırıldığı, sevgilerin kirletildiği bir ortamda bile, direksiz ve dirençsiz vatandaşların limanı oldu. 
Şahsının reklam edilmesi en sevmediği şeydi.  

O, Eskişehir’in eski valilerinden Hanefi Demirkol’du… 
Örnek idareci, örnek insan Hanefi Demirkol… 
Dün vefat haberi ulaştı. 

Yaşayarak gördüm: 
Eskişehir ve Eskişehirliler kocaman yürekli vefalı insanlardır. 
O yüzden Eskişehirspor tesislerine “Vali Hanefi Demirkol” adı verilmiştir.
Hatta hatta, valilik görevi sona erdikten 7 yıl sonra Eskişehirliler onu unutmadı, milletvekili yaptı . 

Bir söyleşi vesileyle söylediği şu sözler unutulacak gibi değil: 
“Eskişehir’de görevden ayrılalı 33 yıl oldu. Ben aslen Kahramanmaraşlıyım. Doğduğum şehirde görmediğim vefa ve sevgiyi bana Eskişehir’in iyi yürekli halkı gösterdi. Görüyorum ki bizi unutmamışlar. Çok teşekkür ediyorum. Biz de Eskişehir’i hiç, ama hiç unutamadık...” 
*
Görev yaptığım dönemde Eskişehirspor tesislerinin yetersiz kaldığını gördük.
Büyük bir gayretle tamamen yeniledik.
Bu sebeple olsa gerek, o zamanki kulüp yöneticisi arkadaşlar tesislerden, “ Hanefi Demirkol” adını kaldırıp, yerine Kadir Çalışıcı adını koymak istediler.
Bir şeylere ihanet ediyormuş hissine kapılarak anında itiraz ettim.
-Sakın… O isme dokunmayın! Böylesi örnek ve güzel bir insanın ismi bu tesislerde yaşamalı!
Sevenlerine başsağlığı diliyor, kendisini rahmet ve minnetle anıyorum. 

Hep anlatırım… 
Eskişehir insanının yürekten gelen vefası bir deryadır. 
Benim görevden ayrılmam on yılı geçti. 
Çarşıda, pazarda, caddede sokakta şehrimizin güzel insanlarından gördüğüm ilgi ve sevgiyi yazabilsem kocaman bir roman olur. 

Bu cumartesi akşamı bir ödül töreni yapıldı. 
Mekân, insanlar ve müzik gerçekten muhteşemdi. 
Anka Yapı’nın Eskişehir Başarı Ödülleri sahiplerini buldu. 
Sağ olsunlar jüri kararıyla bendenize de bir ödül verildi: 
Adı, “Ömür Boyu Başarı Ödülü” 
Görev sırasında verilen ödülleri nedense pek inandırıcı bulmamışımdır. 
Ama bu başka… 
Görevden ayrılalı yıllar olmuş ve hiçbir kamu erkine de sahip değilim. 
Zamanın acımasızlığına karşı yine de unutulmamak, sevgi ve saygıyla anılmak bir fani için harika bir duygu.  
O yüzden bu ödülün benim için manevî kıymeti anlatılamaz. 

İşte Eskişehir bu… 
İşte vefa bu… 
Merhum Vali Hanefi Demirkol,  
 “Doğduğum şehirde görmediğim vefa ve sevgiyi bana Eskişehir’in iyi yürekli halkı gösterdi.” demişti. 
Meğer ne kadar haklıymış!