Haberlere bakarken gözüme ilişti. 
Meğer 3 Aralık Dünya engelliler Günü imiş…  
Birden hafızam ışık hızında çağrışım yaptı; Remzi KORKUT’u hatırladım.  
Kendisi görme engelli bir kardeşimizdi.  
Kısaca GÖRSEM diye anılan, “Görme Engelliler Özel Eğitim Ve Rehabilitaston Merkezi”nin kurucusu ve başkanıydı. 

Şair ne güzel söylemiş! 
“Gerçeğin hayalden en bariz farkı 
Uzağa atsan da yakına düşer 
Öyle günler öyle yüzler vardır ki 
Unutamazsın aklına düşer” 
 
Tam da öyle oldu… 
Rahmetli Remzi Korkut da bu gün vesilesiyle aklıma düştü. 

Görme engelliydi… 
Ama o, hayatın zaten engelli bir koşu olduğunun bilincinde olan bir insandı.
Yaşadıkları ve yaptıklarıyla gösterdi ki insan engelleri aşana kadar engellidir. 
Bu inançla umutsuzluğu yüreğinden söküp atmıştı. Karamsarlıktan arındırdığı kişiliğine, onu amacına ulaştıracak umut ve enerji yüklemesini bilmişti.  
Çifte kavrulmuş bir kalbi vardı.  
Gözleri görmese de Gönül Gözü’yle görmeyi öğrenmiş ve hayatın üstüne üstüne yürümüştü. Ömrü boyunca kendi derdini dert edinmemiş,  önüne çıkan tüm zorluklara inat hayata ve insanlara küsmemiş, bir köşeye çekilip geçip giden yıllara ağıt yakmamıştı. İçindeki umut ateşini daima harlamış, yaşama sevincini hiç ama hiç söndürmemişti.   
Çok tanık oldum; üşüyen yürekleri nefesiyle ısıtır, çalışanları ve kanatları altındaki engelli insanları bir baba tavrıyla hayran hayran gözlerdi.  
Sadece gözlemekle kalmaz, her konuşması terapi olurdu. Ondan umut ve ışık bekleyenleri hayatın karanlık atmosferinden çekip çıkarır, için için sevindirirdi. Fıtrî idrak ve irfanıyla öyle şeyler anlatırdı ki yaralı yürekleri akan suların yatağını temizlediği gibi temizlerdi. Sıkıntılar, onun umut vadeden sözleriyle ipi kopan tespih taneleri gibi dağılıp giderdi.  
Engel insanın yüreğinde değilse onu hiçbir engelin durduramayacağının en somut, en canlı timsaliydi.  
Nitekim böylesi modern bir rehabilitasyon merkezini Eskişehir’e kazandırmakla engelli tüm insanlarımıza umut ve ışık kapısı olmuştu.  
 
*
Rahatlıkla söyleyebilirim ki tanıdığım “En Cesur Yürek” lerden biri, belki de birincisiydi.
Çok sohbetlerimiz oldu.  
Yıllar içinde yüzüne yerleşen kırışıklıklar, çektiği çilelere işaret olsa da, ışığa kapalı gözleri yine de insan sevgisiyle hep kamaşmış bakardı.

2008 Yılı sonları olsa gerekti. 
Bir vesileyle, haber falan vermeden Rehabilitasyon Merkezi’ne uğramıştım. 
Makamında Halime Hanım (Korkut) la baş başa oturuyorlardı. 
Ben odaya girer girmez yüzü birden aydınlandı, olduğu yerde şöyle bir kıpırdandı, sonra kocaman bir tebessüm belirdi dudaklarında.  
Karşısında oturan Halime Hanıma,  
-Bak Halime dedi, dön de bak,Vali Bey geldi! 
Hayret ve merakla şaşırıp kaldım.  
-Remzi Bey, maşallah daha kapıdan girmeden beni tanıdın! 
-Bunda şaşılacak bir durum yok Vali Bey dedi, bizler kör değiliz sadece gözlerimiz görmüyor. 
Sora yüzünü daha da aydınlatan bir gülüşle ekledi: 
-Kalp Gözü açık insanlar sezgileriyle her şeyi görür. Kapıyı açışınızdan ve ayak seslerinizden sizi hemen tanıdım. 
Bu bana iyi bir ders oldu; öğrendim ki gözleri görmemek demek kör demek değilmiş. “Ne kadar da cahilmişim?” demekten kendimi alamadım. 
-Tam da üstüne geldin Vali Bey dedi, rica ettim, şu senin yeni çıkan kitabını okutturuyordum Halime’ye... 
Baktım, gerçekten de “Valilerin de Öyküleri Vardır” isimli kitabım, yarı açık Halime Hanım’ın elindeydi.  
Remzi Bey bir mendille gözlerini silerken, 
-Beni ağlattın be Vali Bey, dedi.  
-Kalpleri taşlaşmış insanlar ağlayamaz Remzi kardeşim, dedim. Bir düşünür: “Ağlamak, insanoğluna bahşedilmiş soylu bir kaderdir. Her insan ağlayacak kadar cesur olamaz!” demiş. Sense, hem ağlayabilecek kadar cesur ve  hem de hassas yüreklisin. 
-Teveccühünüz, deyip başını eğdi. 
Bir süre düşüncelere daldıktan sonra, başta rehabilitasyon konusu, uzun uzun sohbet ettik. 

Sohbet arasında söylediği şu sözler benim için öylesine öğretici olmuştu ki hâlâ kulaklarımda çınlar. 
-Uzman geçinen çoğu kimseler, sadece engelli insanların rehabilitasyonundan bahseder dururlar.  Bu tek taraflı ve eksik bir görüştür Vali Bey, dedi. Esas olan, engellilerle birlikte toplumun da eğitilmesi ve rehabilite edilmesidir.  Edilmeli ki toplumun tüm kesimleri engelli insanlarımızla iletişimin nasıl  kurulacağını öğrenebilsinler. Mesela engellilerin kullandığı işaret diline benzer modern teknik ve tedbirler okullardan başlayarak tüm toplu kesimlerine öğretilmeli.  
Öğretilmeli ki engelli insanlarımız sadece kendi aralarında değil toplumla da iletişime geçebilsinler.  

Düşündüm de… 
Rahmetli Remzi Korkut, üniversitelerde tez konusu yapılabilecek ve tüm topluma ders olacak bir ömür yaşadı.  
Örnek olacak böylesi yaşamları Eskişehir asla unutmamalıdır! 
Ve gelecek kuşaklara unutturmamalıdır… 

Maalesef… 
Bu yazının yazıldığı saatlerde kana cana doymayan Sion Canavarı yine iş başı yaptı. 
Kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden silahsız ve savunmasız insanlara kaldığı yerden ateş yağdırmaya başladı. 
Zulüm ebedi olamaz! 
VİCDAN ENGELLİ bu Sion Canavarı bir gün mazlumların kanında boğulacaktır. 
Uzun sürmez inşallah…