Kadınları koruyan, aile içi şiddeti engellemek için devlete sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi’ni Cumhurbaşkanı kararıyla fesih ettik.
Uluslararası Sözleşmeler, kanun ile kabul edilirken, Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile fesih edilmesi tam hukuksuzluk durumuydu. Millet Meclisi’nin aldığı bir kararı Cumhurbaşkanı’nın bozması mümkün olmadığı halde bu karar alındı. Bu kararın yok hükmünde olduğunu, hiçbir geçerliliği olmadığını, birçok hukukçu gibi ben de bu sayfada detaylı bir şekilde yazdım.
Kararın hukuksuzluğu sebebiyle Danıştay’da birçok baro dava açtı, yüzlerce avukat duruşmaları takip etti. Sonuç olarak Danıştay davayı, oy çokluğu ile Türk Hukuk tarihine geçecek bir kararla reddetti.
Ülkede birkaç tarikat dışında kimsenin rahatsızlık duymadığı, kadınları koruyan ve temel insan haklarına dair bir sözleşme, içerisinde “Cinsel Yönelim” ifadesi geçiyor bahanesiyle fesih edildi. Danıştay’da açıkça hukuk kurallarını ve Anayasa’yı yok sayarak, kararname geçerlidir şeklinde karar verdi. Hukuk devleti ilkesi, Anayasal düzen bir kez daha hiçe sayıldı. Hukuk devleti ve Anayasal düzen yok ise hukuki güvenliğiniz yok demektir. Meclis ve kanunları yerine fermanlarla yönetiliyorsunuz demektir. Hükümet meclise ait yetkileri kullandığında, meclis ve yargı bunu denetleyemiyor demektir. Bu sebepten meclisin iradesini çiğneyen bir işleme karşı verilen hüküm, yenilir yutulur gibi değil.
Bu karar, İnsan Hakları Sözleşmesi gibi en temel hakları düzenleyen sözleşmelerden de bir imzayla çıkılabileceği, iktidardakilerin kanunlara aykırı düzenlemeler yapabileceği ve hukukun bu konuda hiçbir şey yapamayacağı anlamına geliyor. Türkiye’nin üzerine biçilmeye çalışan bu kıyafet tutmaz. Başkanlık sisteminin de Türkiye’ye uymadığı, bu sisteme geçilir geçilmez Türkiye’nin yokuş aşağı gitmesinden kolayca anlaşılıyor. Son dönemde yargıda yaşanılanlar, gelecekte hukuk tarihi derslerinde ibret alınarak okunan bir dönem olarak yer alacaktır.