Geçmişte Yargıtay’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymamasını tartıştık, bugünlerde Yargıtay’ın Anayasa mahkemesi kararına uymamasını tartışıyoruz. Benim bu kadar büyük ülke gündemini etkileyen davam yok, beni etkilemez mi diyorsunuz?

Evinizin tapusunu elinizden alarak size farklı bir mahalleden ev verilmesini sağlayan bir yasa geçti meclisten. 6306 sayılı kanunda değişiklik yapıldı, bu değişiklik ile; üzerinde yerleşim mevcut olsa dahi herhangi bir yer kentsel dönüşüm için rezerv alan seçilebilecek, buradaki  vatandaş evinden sürülebilecek, tapu sahibi olduğu mülkü el değiştirecek. Vatandaş daha yeni bir eve yerleştirildiği için borçlanabilecek.

Meclisten geçen bu yasanın mülkiyet hakkına aykırı olduğunu karar verebilecek vatandaşı koruyabilecek tek bir yer vardı, Anayasa Mahkemesi. Geçmiş olsun.

Anayasa mahkemesi sizi hiç ilgilendirmeyebilir, zaten yeni bir evdeyim bana ne diyebilirsiniz daha yerel daha basit bir davaya bakalım;

Avukat İlker Atamer’in iddiasına göre, İstanbul’da kendisine ait daireyi 2018 yılında sattı. Site yönetimi 2019 yılına ait doğalgaz borçları için kendisine dava açtı. Meslektaşımız elindeki devir evrakları ile davayı ilk celsede kazanacağını düşünürken yargılama 4 yıl sürdü, meslektaş kendisine ait olmayan dairenin doğalgaz borcunu, mahkeme masraflarını ve faizleri ödemek zorunda kaldı. Ne güzel değil mi?

Türkiye’de sürekli değişen kanunlar, her biri farklı içtihatlar oluşturan bölge adliye mahkemeleri ve sürekli değişen içtihatlar, mantar gibi açılan niteliksiz fakültelerle hukukçulardaki hızlı niteliksizleşme ve yargının hızla siyasallaşması sonucu hukuk güvenliği kalmamıştır. Kimsenin hakkı, hukuk ve yolu düştüğü mahkemenin sonucu belli, öngörülebilir değil.