Evrimsel antropolog Michael Tomasello bugünkü insan ahlakının iki adımda oluştuğunu söyler. Başlangıçta doğa koşulları nedeniyle, ilk insanlar işbirliğine gitmezlerse yok olacaklarını gördüler ve hayatta kalabilmek için yarattıkları işbirliğini düzenli hale getirecek bilişsel yetenekler geliştirdiler. Riskleri en aza indirgemek için her koşulda birlikte hareket edip güven, saygı ve sorumluluk üzerine kurulu ortaklıklar yarattılar. İnsan gurupları kalabalıklaşıp işbölümü daha karmaşık bir hal aldığında ikinci adım atıldı. Üyelerinden sadakat, uyum ve kültürel aidiyet bekleyen farklı kültürel guruplar ortaya çıktı. Bu yeni guruplar içinde yer alan modern insanlar bu kez doğru ve yanlış kavramlarına ilişkin nesnel normalar yarattılar. Bu sürecin sonucu olarak, günümüzde insanlar hem ikili ilişkilerinde hem de ait oldukları topluluk içinde belli ahlak kurallarına uymayı kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görmeye başladılar…
Antik Yunanla birlikte demokrasi keşfedildiğinde, Platon gibi bazı filozoflarca sistemin eğitimli insan istediğine yönelik sakıncaları dile getirilmeye başlansa da günümüzde öteki yönetimlerin yanında yeğ tutulması gerektiği genel kabul gördü. O zamanlar “dil koparma” henüz uygulanmadığından Platon’a bir şey olmadı. Ancak tüm dünyada demokrasiyi nasıl kendi çıkarlarımı ve iktidarımı sürdürmekte kullanabilirim diye kafa yoran otokrat yönetimler “yalan” ve “zırva” üzerine ileri düzeyde çalışmalar yaptılar. Yalan söyleyen gerçeği gizlediğinin elbet farkındaydı sadece çıkarı için diğer insanların o gerçeğe ulaşmasını engellemeyi amaçlıyordu. Bu davranış ahlaken sorunlu, ama demokrasinin başat gereksinmesi olan eğitilmiş insan eksikliğinde çok işlevsel bir yöntemdi. Yalanla yetinmeyen yönetici konumundaki modern insanlar demokrasilerde daha çabuk sonuç elde etmek için bir üst kademe olan “zırvayı” dolaşıma soktular. Zırvalar tartışılamayan dogmatik fermanlardı. Diktatörlükler, Ortadoğu krallıkları, Afrika cuntalarının gündemi hep zırvaların egemenliğinde olageldi. Halklar bilgi çağının çok gerisinde kalmanın ezikliğiyle, bilgiyi, okumuşları, entelektüelliği küçümseyen liderlere oldum olası bayılırlar. Amerika’dan Hindistan’a, Macaristan’dan Polonya’ya cehaletiyle, dünyayı tanımamakla övünmenin sandıkta kazandırdığı bir dönemden geçiyoruz. Zırvaların, politikacıyı çekirdek tabanında şanını artırıp, kahramana dönüştüren bir etkisi var, kutuplaşma arttıkça tabanda zırvalara yapışma eğilimi daha yükseliyor. Zırvalayan iktidarların temel direğini destekçilerinin zihinleri oluşturuyor. Taraftarları, liderinin amacından şüphe etmedikçe, hiçbir aykırı davranışın, hiçbir yolsuzluğun, hiçbir icraatın, hiçbir yalanın ona oy kaybettirmeyeceğini biliyor. Koca bir ülkeyi sadece tek bir insanın keyfinin, psikolojisinin, gerçeklik algısının, çıkarlarının, kariyer hesaplarının sahnesi olmaya indirgediğinizde, edilen ve yapılan zırvaların ülkeyi bir kara delik gibi yutması ise kaçınılmaz oluyor…
Not: Bu yazıda Cemal Tunçdemir’in T24 deki 19 Haziran 2019 tarihli “Demokrasiye asıl tehdit yalanlar değil zırvalar” adlı makalesinden yararlanılmıştır.