Türban’ın yasaklanması da, serbest bırakılması da Türkiye’nin 1960’lı yıllardan bu yana tartıştığı ve çözemediği bir sorun. Sorunun 1960 yıllarda başlamasının sebebi, Türkiye’de 1960 yıllar öncesine kadar Türban’ın Türkiye’de kullanılmaması. 1960lara kadar türbandan farklı olan yemeni, eşarp, tülbent, yazma ve çarşaf kullanılıyordu ki, kullanımları da kamuda ve üniversitelerde yok denecek kadar azdı. Türban’ın yasaklanmasının asıl sebebi ise, inanç özgürlüğü olarak değil, Siyasal İslam’ın sembolü olarak görülmesi ve bu sebeple laikliğe aykırı olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.

Türban sorunun tartışılmayan, göz ardı edilen kısmında ise, zorla başörtüsü giydirilen veya zorla başı açık olmaya zorlanan kadınlar vardır. Özgürlük ve demokrasi, sadece kadınların değil tüm vatandaşların kıyafet serbestisi içerisinde olmasını gerektirir. Türkiye’de toplumun her kesiminden kadın bu serbestiyi yaşayamamakta kapalı olmak isteyenler de, açık olmak isteyenler de toplumsal baskıyla karşılaşabilmektedir.

AKP iktidarı döneminde türban yasağı kademeli olarak neredeyse tamamen ortadan kalktı, en son polis memurları için yönetmelikte değişiklik yapılarak üniforma üzerine türbanın kullanılabileceği düzenlendi. Türbanın kamusal alanda kullanılması kamu görevlilerinin görevlerini yaparken tarafsız olamayacakları ve laikliğe aykırı olması sebebi ile eleştiriliyor. Bu yazıda, bu tartışmalardan bağımsız olarak tartışmaya, sadece kadınların özgürlükleri açısından değinmek istiyorum.

Türban yasağı veya serbestisine, kadınların özgürlükleri yönünden baktığınızda, ilk başta olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Olması gereken ise, kadınlar ve diğer vatandaşlar, sadece türban bakımından değil, herhangi başka bir dini, siyasi veya felsefi inancının gerektirdiği gibi giyinebilmeli veya davranabilmeleridir. Sadece belirli bir siyasi inancın veya dini görüşün gerekliliklerine serbesti tanımak ise özgürlük değil, sadece yeni bir baskı aracı olabilir.

Bu yazıyı yazmayı düşündüğüm sırada, bir vatandaş türbanla da, sol görüşü içeren simgelerle de veya milliyetçi olduğunu simgelerle de bulunabilmeli diye yazmayı düşünüyordum. Tam da bu esnada TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın “Eşkıyanın resmi benim gencimin yakasında olamaz” haberini okudum. Bu açıklama aslında tam da anlatmak istediklerimi açıklıyor. Özgürlüğün tek bir kesime tanınması özgürlük değil, ancak yeni bir baskı getirir.