Sabahın erken saatleri, Eskişehir’in, hani o kemikleri sızlatın meşhur ayazı. Soğuk ötesi, can yakıyor. Pencereden bakıyorum, beni görünce evin önündeki çamda hazır ol bekleyen güvercinler hopp camın kenarına, buğdaylarını veriyorum bolca, seviniyor güzellikler. Neşeyle anında yiyip bitiriyorlar.
Caddenin karşı tarafına bakıyorum, insanlar ivedilikle işlerini yapıp sıcak mekanlara gitme telaşında, yüzü gülen tek Allah'ın kulu yok, herkes asık suratlı.
Kısa bir süre sonra, uzunca bir zamandır bankanın önünde, belediyenin yerleştirdiği banklardan birisine mekan kuran o yaşlı, beyaz örtmeli kadın gelip yine aynı yerine yerleşiyor. Takip ettiğim kadarıyla bu kadın, hemen oradaki marketin çöp konteynerine bıraktığı sebzeleri topluyor düzenli bir şekilde. Arada o haline acıyıp avucuna para bırakanları da geri çevirmiyor.
Demek ki ihtiyacı var, aksi olsa sabahın köründen akşam saatlerine kadar açıkta orada öyle bekler mi, market artığı sebzeleri torbalarına toplayıp evine götürür mü?
Neyse efendim. İşte o kadın, banka yerleştikten çok kısa bir süre sonra önünde birdenbire bir dik kuyruk belirdi. Kuyruğun sahibi, tarçın renkli bir köpek. Eğildi yerleri kokladı, belli ki aç, belli ki yiyecek bir şeyler arıyor. İçim cızz etti. Ben böyle ah vah ederken kendi kendime, o sebze artıklarını toplayan kadın, büyük bir hışımla köpeğe elindeki torbalarla vurmaya ve onu kovalamaya başladı. Dondum kaldım! Hayvan son derece uysal, ekmeğinin peşinde aynı o kadın gibi. Ama işte aç açın halinden anlamamış bu çok belli. Kovalıyor garibimi.
Bu nasıl bir çelişkidir, diye kafa yorup, aç köpeğe evde her daim hazır bulunan, onların çok sevdiği azığı, biran önce nasıl ulaştırırım diye formül arayıp mutfağa yöneldim. Döndüm tekrar pencereye, bir ses; vaf, vaf. O köpek kapıda, bana gözlerini dikmiş, bugüne kadar hiç görmediğim, beslemediğim bir can. O kısacık zaman diliminde karşıdan geçmiş gelmiş, sanki iç sesimi duymuş. Nasıl sevindim, nasıl mutlu oldum. Hazırdaki yiyeceği sevinerek indirdim aşağıya. Kuyruğunu salla sallaya yedi bitirdi. Ve hemencecik koşup gitti.
Onu bir daha görebilir miyim bilemem. Ama banktaki o merhametsiz kadını her gün görmeye devam ediyorum. Ve her görüşümde yanıtını hiç bilemediğim o soruyu soruyorum kendi kendime: “Aç açın halinden neden anlamaz ki?”