Ülkemizin derinliklerinde hiç bir proje Amasya’daki “FERSU Tesisleri” kadar yüreğimi incitmemiştir.Bir milletvekili, “Amasya meyve merkezidir” algısından yola çıkarak, dünyada eşi az görülür bir “girişimcilik” örneği sergilemiştir. İkna gücünü kullanarak, köylerde kadınların “namus parası” dedikleri, zor günler için sakladıkları “beşibiryerdeleri” toplayabilmiştir. Dünyanın en iyi markası makine-donanımlarla meyvesuyu fabrikası kurulmuştur, ama çalışmamıştır.
FERSU’nun başarısızlığının nedeni ,“öngörme ve önlem alma disiplinindeki eksiklikti”.”Amasya meyve yöresidir” önyargısıyla yola çıkılmıştı. Ön-araştırmalar yapılmamıştı; düşünceleri yönlendiren “zihni model varsayımları” sorgulanmamıştı.Daha önce meyvesuyu üretimine soyunmuş, başarısız olmuş olanların- “damdan düşenlerin” - bilgisine başvurulmamış, onların birikimlerinden yararlanılmamıştı.
Yatırım bitip işe başlandığında görüldü ki, önyargıların aksine Amasya’da yeteri kadar meyve yoktu…Amasya’ya 70 kilometre ötede Kazova’daki kültür elmasının 6 kilosundan bir kilo elma suyu konsantresi üretilirken, Amasya’nın yerli elmasından 12 kilogram gerekiyordu. Amasya elmasından üretilen meyve suyunun rengi de piyasanın renk talebini karşılamıyordu.
Son derece iyi niyetli, inanılmaz bir girişimcilik enerjisinin sonucu olan FERSU’nun başarısızlığı, Amasya insanını “ortaklık yapma” konusunda olumsuz yönde etkilemişti.Ölçek ekonomisi erişebilirliği gerektiren projeler için yaptığımız girişimlerde, insanlar,”FERSU’yu unutmadık…Bizde ortaklık yürümez” diye karşımıza dikildi, haksız değillerdi.
Amasya ve Hatay’da valilik yapan Emniyet Genel Müdürlüğü’nden emekli olan Celalettin Lekesiz ile bu konu üzerinde epey uğraştık. Vali’nin anlatımıyla FERSU örneği, insanlarımıza “zihin kelepçelemesi” etkisi yaratmıştı; ortaklıklar kurmak imkansız hale gelmişti.
Öngörme ve önlem alma disiplinsizliği nedeniyle batan, daha kötüsü halkın “ortak iş yapmasını” ya da “bağımsız iş kurmasını” caydırıcı etkiler yaratan, girişimciliği baltalayan onlarca örneğe tanıklık ettik.
Büyükşehir Belediyesi’nin etçil merinos koyunu üretme projesini önemsiyorum. Bugün ülkemizde 40 TL ile 50 TL fiyatla yediğimiz ete, meraları zengin olan ülkelerin yurttaşları yarası fiyatlarda ulaşabildiklerini de biliyorum. Bizdeki maliyet/fiyat dengesini bozan en büyük etken meralarımız: Meralarımız ıslah edilmemiştir. Ülkenin ikliminden etkilenmektedir.Küresel iklim değişikliği de etkili olmaktadır. Sulama imkanları sınırlıdır. Ot çeşitleri ve büyüklüğü elverişli değildir. Ot yetişme süresi ile karma yem bağımlılığı dengeleri rakiplere göre daha dezavantajlıdır. Daha bir dizi değişken üretimi etkilemektedir.
Sivrihisar ve Çifteler’de Tarım ve Ormancılık Bakanlığı uzun yıllardır “merinos yetiştiriciliğini” desteklemiştir. Bireysel olarak birkaç kez ayrıntılı inceleme yapmak istediğimiz halde gerekli verilere erişemedik. Belediye yetkililerinin bu örnekleri çapraz sorgulamalardan geçirerek “proje hafızası” oluşturması “başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesinin” de gereğidir.. Tarih bilinci, geçmişten ders alarak daha sağlıklı gelecekler inşa etmektir. Başka uygulama örnekleri de incelenmelidir, ama öncelikle ilimizde yaşanmış olanların incelenmesi yolumuzu ayrınlatacaktır.
Belediyenin projesinin etkili olması, küçükbaş hayvan üretimini yaygınlaştırması ve derinleştirmesi, yetkililerin Çifteler ve Sivrihisar’daki denemelerden çıkaracağı derslerle ilişkilidir. Projelenin arkasında durmanın en etkili yolu ayrıntı bilgisine sahip olmaktır; pragmatizm ve popülizmin cazibesine kapılmamaktır. Sistemli ve dinamik geribildirimlerin açık ortamlarda sorgulamanın yarattığı güvenin çarpan etkisinden yararlanmaktır.
İzmir’de Seferhisar’da küçükbaş süt hayvanı yetiştirmede değişik sorunlar yaşayarak deneyim kazanmış Özer Türer’e de sordum. Verdiği yanıtı tek cümleyle paylaşayım: ”Mera başta olmak üzere, diğer sorunları baştan ciddiye alınmalıdır.”