Enes Kara'nın yaşadıkları... 
Acı ve trajik bir gerçek. 
Kahrolmamak elde değil! 

Ne yazık ki bu, münferit bir olay da değil. 
Daha nice Enes Kara'lar var ki, küçük yaşta kafeslenmiş, kapatılmışlar.

Karanlık dehlizlerde onun kaderini paylaşıyorlar. 
Birtakım odakların dar kalıplarına hapsedilmişler.  
Hem de ailelerinin isteği, onayı ve işbirliğiyle...  
Asık suratlı kalabalıklar içinde yapayalnızlar. 
Gürül gürül çağlayarak akan hayat bir tarafta;

Onlar ise karşı tarafta kalakalmışlardır. 
Üşümüş yerleri için bir ılık nefes, yaralarını saracak bir çift sözden mahrum... 

Dayatılan bu yol doğru mu, yanlış mı, sorgulayacak ne iradeleri, ne de güçleri kalmıştır. 
Yaşama sevincini ve ufkunu yitirmiş, hayatın yıkıntıları altında umarsız...  

Alın size yaşananlardan çarpıcı bir örnek! 
F.E, isimli bir çocuk anlatıyor: 
"Birkaç kez durumu aileme anlatmak istedim. Ama karşı çıktıklar. 
2014'ün yaz okulunda...

Bu hayata dayanamayıp pencere kenarında intihar teşebbüsünde bulunanları gördüm. Benim de dayanacak gücüm kalmamıştı.

Tek çare kaçmaya karar verdim.
Kaçmadan önceki günlerde nöbetçi kalarak güvenlik kameralarına bakılıp bakılmadığını, hocaların uyuyup uyumadığını kontrol ettim. Çantamı binadan aşağı attım. Kör noktalardan ilerleyerek yangın merdiveninden kaçtım. Çantayı alıp yola çıkınca kendime 'Geri dönüş yok' deyip vapura kadar koştum." 
Ne acı bir durum... 
Sanki düşman esir kampından kaçıyor. 
Keşke Enes Kara'da canına kıyacağına kaçabilseymiş! 

Bu bize gösteriyor ki,

İlla ki özgürlük... 
Bir düşünürün dediği gibi: "Gökyüzü açık da olsa, kapalı da olsa, insan özgür olmadıkça göremez onu." 

Halbuki biliriz; insan ruhunu bir kalıba sığdıramazsınız! 
Çünkü, Yüce Yaratıcı'nın hikmeti gereği her insan özgündür.  
Onun içindir ki, hiçbir kişinin parmak izi diğerine uymaz! 
Uydurmaya kalkarsan da içi boş, iradesiz mürit yapar, robotlaştırırsın. 
Düşünemeyen, soramayan, sorgulayamayan, kadavra itaati gösteren bir topluluk bulursunuz karşınızda.

Halbuki Enes Kara ve onun gibiler DELİKANLI'dırlar. 
Adı üstünde, DE-Lİ-KAN-LI... 
Tam da odağındadırlar hayatın. 
Türkçemizin mucizevî tanımıyla kanlarının deli deli aktığı bir evrede; gençlik romantizmiyle, türlü arayışların, ince hesapların çağladığı gizemli bir dönemdedirler.  
Hayat içlerinde taze açmış bir çiçek, yüreklerinde bahar sıcaklığıyla tam da umutlarını, hayâllerini, sevdalarını büyütecekleri bir zamandadırlar. 
Umarım Enes Kara evlâdımızın yaşadığı bu trajedi hem yöneticilere, hem de topluma ders olur. 
Ders olur da...
Çocuklarımıza, aklın ve bilimin ışığında dünyayı kavrama, değiştirme ve çözümleme yeteneği, bilgi ve becerisi kazandırmaya çalışırız. 
Onları, yaratıcı bir inisiyatifle, inancı keskin, yaşamı şiddetli, iradesi güçlü, özgür bireyler olarak yetiştirmeye çalışmalıyız. 
Çalışmalıyız ki, yeni bir dünya kurmak için yola çıkabilme gücünü bulabilsinler kendilerinde. 
Hem de yaşadıkları ve yaşayacakları tüm güzelliklerin bedelini ödemeyi göze alabilsinler.

Ve ebeveynler olarak da, toplum olarak da onlara diyebilmeliyiz ki; 
"Delikanlım! 
İşte şimdi karar anı, 
Kaf dağları ardındaki 
Fildişi kulelere yolculuk zamanı 
Sakın yanlış limanlara demir atma 
Derin ve karanlık sularda kaybolma 
Tırtıl olarak kalma! 
Kozanı yırt, et göklere huruç! 
Kanatlan ve uç ! 
Bil ki, her yeni gün, 
Kapısıdır yeni bir âlemin... 
Şimdi dümen sende,  
Durma ilerle, kararlı ve emin... 
Bil ki delikanlım, 
BU GEMİ SENİN GEMİN!