Geçmişte Gülen Cemaati yapılanmasını en güçlü öğrenci yurtları ve dershanelerle sağlamıştı. Ve nihayetinde 15 Temmuz da darbe girişimine kalkışacak kadar cesaretlendiler. Fakat görüyoruz ki hâlâ o kanlı geceden hiçbir ders çıkarılmış değil.
Öğrencilere yurt yapmak yerine, ülkenin her yerinde fışkıran betonarme yapılar ve inşaatlarla övünülüyor. Öğrenci başına barınma ve beslenme yardımı adı altında cemaat yurtları destekleniyor. Bu yüzden cemaatler, hem gelir kapısı hem de örgütlenme aracı olarak kullandıkları öğrenci yurtlarıyla, Türkiye’de bir türlü çözülemeyen bu sorunu adeta fırsata çevirmiş durumda.
Daha Aralık 2021'de, Antalya’nın Kepez ilçesindeki bir cemaat yurdunda, yurdun Aşçısı İhsan Güney, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul’u başını keserek katletmişti. Bu hafta da Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, arkasında bir intihar mektubu ve video bırakarak intihar etti. Geçmişte yaşanılan istismar olayları, kaçak yurtta çıkan yangında can veren çocuklar ise halen aklımızda.
Enes, çektiği videoda ve yazdığı mektupta ailesinin baskısıyla kaldığı tarikat yurdunda kendisinin ibadete zorlandığını ve bütün hayatının baskı altında geçtiğini söylüyor. Tarikat derslerine zorla katılmak zorunda bırakıldığını, yaşam enerjisinin kalmadığını anlatıyor.
Enes kurtuluşu mezuniyetinde de görememiş olacak ki intihar mektubuna şu satırları yazmış; “Tıp okuyorum, notlarım berbat, hadi onu geçtim. Mezun olunca TUS var, hadi ona da çalıştım. Sonra asistan oldum, uzun süre mobbinge maruz kalıyorsun, şiddete maruz kalıyorsun, kısaca insan gibi çalışamıyorsun. Gençliğini çürütüyorsun, emeğinin karşılığını alamıyorsun, gelecek kaygısını sürekli yaşıyorsun ki zaten Türkiye'de hiçbir genç, geleceğe umutla bakamıyor.”
Enes’in ölümü kayıtlara intihar olarak geçse de Enes’i kendisine zorla dayatılan yaşam şekli, psikolojik işkence ve geleceğe dair ümitsizlik öldürdü. Enes’in intiharı, bir çaresizliğin, aileni bile yanında destekçi görememenin ve Türkiye’de gençlere uygulanan bir yaşam şekli dayatması nelere yol açabileceğinin kanıtıdır. 
Şunu unutmamalı; Çocuklarımızı dünyaya getiren bizler olsak da, onlar bize ait değiller. Yaşadıkları dünya düzeninde kendilerine ait fikirleri, hayalleri, hayat görüşleri var.  Bazen aynı pencereden bakmıyor olabiliriz evet. Ama ebeveynler olarak en önemli görevimiz, yürümek istedikleri yollarda onlara destek olmak, koruyup kollamak ve olmak istedikleri insanlara dönüşürken fikirlerini can kulağıyla dinleyip saygı duymak. Bağnaz ve yobaz bu zihniyetin insafına bırakmak ve sömürülerinin kölesi haline getirmek değil. Çocuklarımızın ışığını söndürmeyelim. Bir gün onların yarattığı aydınlığa hepimizin ihtiyacı olacak.