Bir toplumun büyüklüğü,günü geçirmek için toplandığı mekanlardaki muhabbetlerin içeriğiyle ölçülür.
Köy toplulukları,birbirlerini gözle ve sözle kontrol ettikleri için,komşunun aleyhine söylenen her sözün kulaklara ulaşılacağını bilir; sözün dengesini ona göre kurar.
Tehlikeli olan kasaba kültürüdür:Çevrenizdeki söylemleri gözle ve sözle kontrol edemediğiniz gibi, toplumun işleyen kurumları yeterli olmadığı için “ağzı olan konuşur” argosunda anlatıldığı gibi, ölçüsüz, frensiz, çiğ anlatımlar öne çıkar.
Kasaba kültüründe yüzleşme yoktur; arkadan vurma, pusu kurma vardır. Kasaba kültürü, küçük insanların başkalarının eşleri, kızları ve kimliklerinin yalan- yanlış söyleşilerin mezesi haline getirildiği ortamlar yaratır.
Fikri olmayanlar
Ünlü özdeyişi çoğunluğumuz biliriz : Küçük insanlar insanlarla, ortalama insanlar olaylarla, büyük insanlar fikirle uğraşır!
Yaşadığımız yörelerin insan kalitesini ölçmek,uzun dönemli geleceğini güven altına alacak bir yolda ilerlenip ilirlenmediğini anlamak istiyorsak,önce toplum yönetenlerin günlük yaşamdaki söylemlerin “ağırlık merkezine” bakmak gerekir.
Her kentin çeşitli etkinlikleri olur…O etkinliklere kentin ileri gelen atanmış ya da seçilmiş yöneticilerinin, STK sorumlularının, kentin gerçekten özgür ve özgün fikre sahip insanlarının katılması doğaldır.
Kentlerde toplantılar, kenti yöneten seçkinlerin niteliklerini ölçmenin de aynasıdır :
1.Kentin seçkinleri, olayları mı anlatıyor; kendilerini mi?
2.Kent seçkinleri, sadece başarılarını mı anlatıyor? Başarısızlıklarıyla yüzleşme özgüveni de gösteriyor mu?
3.Üstü örtük ya da açık kendisini eleştirenlerle ilgili olarak anlatımlarında, kişinin kim olduğuyla mi ilgileniyor, yoksa ne yaptığı üzerinde mi duruyor?
4.Bulunduğu ortamın kendine özgü temasını esas alan değerlendirmeler mi yapıyor;yoksa kendi bildiğini ve kendince yarattığı bir başarı öyküsünü mü öne çıkarıyor?
5.Gündeme sadık mı kalıyor; yoksa kendini merkeze koyarak gündem mi zorluyor mu?
6.Anlattıklarının çoğunluğu geçmişle mi ilgili, yoksa daha sağlıklı bir gelecek yaratmakla mı?
7.Yükseldikçe daha hoşgörülü ve açık mı oluyor; yoksa ” kargadan başka kuş yok” anlayışını öne çıkaran “ego şişirmesinin” selinde mi sürükleniyor?
8.Rasyonel aklın gereği olan “önce tartışma yapma,sonra karar verme” yolunu mu seçiyor; yoksa kendi gerçekliğinin dışında gerçeklik olmadığına kendini inandırmış sapkınlıkta mı ısrar ediyor?
9.Kendini eleştiren aykırı düşünceleri zenginlik mi sayıyor; yoksa büyük bir tahammülsüzlükle aykırı düşünceleri tasfiye etme, kendilerine gerçek dostluk edenleri dışlama yolunu mu seçiyor?
Kendimizi sorgulayalım
Fikir üretme birikimi, gücü ve enerjisi olmayanlar öne çıkıyorsa… Olguları değil kendini anlatanlar bir toplantıda alkış alıyorsa…Sorgusuz alkış tutan, aklını bir başkasına emanet eden anlayış hakimse… Şark kurnazları at oynatabilecekleri ortam bulabiliyorsa…Bütün bunların suçlusu biraz da bizler değil miyiz?
Yanına gittiğinizde, sadece kendini eleştirenleri incir çekirdeğini bile doldurmayan şeyler anlatarak zamanızı alan bir kişiye, bu davranışının yanlışlığını söylemeyen ve söyleyemeylenler yanlış gidişatın ortaklarıdır… Hayatın öz gerçeğine yakın durmak istiyorsak, kendimizi de iktidar ve güç sahiplerini de eleştirebilmeliyiz…