Yazdıklarım etkisi konusundaki kuruntularımı terhis edeli kaç yılın takvim yapraklarının kaç devir yaptığını hesaplamadım. Yazarken öncelikli kaygım, bildiğimi düşündüğüm konuları kitlelerle paylaşarak çoğaltmak, bu yolla “anlam üretmektir”.

Sözü “kuruntu” konusuyla açtığımda, sözlüklere baktım: Yetersiz ve yanlış sanı. Olmayan bir şeyi olmuş sanma. Bazı olay ve olgularla ilgili sürekli “olumsuzluklar” üretme. Olay ve olguları bağlamından kopararak değerlendirme. Yanlış ve yersiz düşünme gibi tanımlar var.
Kuruntu sözcüğüne yakın anlamı olan sözcüklere de baktım: Vehim, vesvese, evham, alınganlık, bedbinlik, efkarlı olma, gocunma, huylanma, ikircikli olma, işkillilik, zan daha bir çoğu.

Çoklu akıl, katılım, paylaşım ve kapsayıcı olmanın önemini kavramışsak; insanların tornadan çıkma türdeş eşyalar olmadığını da anlarız. Bu kavrayış bizi, kadim Afrika haklarının özdeyişine götürür: “İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşma!”
Şaşmamayı öğrenip içselleştirdiğiniz an kuruntular da zihnin derinliklerinden birer birer terhis olur.

Yaşam sürekli geçiştir

Kozmosun yasaları, ekosistemin gücü, insanın güçsüzlüğü ve hepsinin birden var olan düzeni, dengesi ve döngüsü üzerinde biraz kafa yormuş, düşünmüş, gerekçeler üretmiş, kendinizi ikna etmişseniz; kuruntunun anlamsızlığını ve yersizliğini başkalarına olmasa da kendinize kanıtlarsınız.
İnsan olmak önce “düşünmesini öğrenmektir: ”Düşünüyorum, o halde varım!”. İkincisi, vicdanımız hep canlı ve diri tutarak, ahlâk arayışını bir an bile olsa unutmamaktır. İnancın doğmatik, durağan, ben-merkezci, güç tutkunu, ayrıştırıcı, kavgacı yönü, “inançtan düşünceye geçerek” aşılacağını bilmek, gereken bedeli ödemektir. Kuruntuyu aşmanın bir başka bileşeni, geleneği sorgulamadan ona sığınma, alışkanlıkların tuzaklarından kurtulma, her bilginin bir üst bilgisi olduğunu içselleştirme, etkileme gücünün çapı kadar olduğunu bilmedir. Bu seni özgün olmaya, “taklitten yaratıcılağa” götürür. Kibrini kırar. Üstünlük inancını törpüler; birlikte var olmanın erdemine götürür.

Büyüten inat ve ısrar

Kuruntulardan kurtuldukça “ yaşam oyununu kavrayış” hızlanır; sorgusuz inancın yarattığı vehim ikliminden rahatsız olursunuz. Kendinizi, ailenizi, klanınınızı, aşiretinizi, mensubu olduğunuz mahalle ile açıklamaktan uzaklaşırsınız. Kendiniz olmaya başlamak da vehim sınırlarını aşmanın adımı olur. Sınırı aşınca, aklınızı inanca, ideolojiye, düşünceye, felsefeye, hoca efendiye, kutba, imama, mollaya, babaya, bir bilene emanet etmezsiniz.
Eğer vehimlerinizi aşmışsanız, inancın halk için gerekli olduğunu; devlet için dinin adaletten başka şey olmadığını da iyice kavrar; adaletin çürütülmesine karşı direnirsiniz.
Çağımızın yarattığı hız, ilkesiz hırs ve tatminsiz haz çılgınlığı “vehimli kitleler” yaratıyor. Eğer “yaratan irade”, “büyüten inat ve ısrar”, olgunlaştıran net bilgi”, çoğaltan “ortam ve iklim” ve “çürüten boşlukları doldurma” gibi bir kaygınız varsa, beceri ile onları aşarız. Vehim yaşamı zenginleştiren enerjinin zehri; kendini bilme de panzehridir..