Bir erişkin insan beyni 1400 gram kadardır. Yeni doğmuş bir bebeğin beyni ise 400 gramdır. Emekleme döneminde 1100 grama ulaşır. Beyin gelişiminin %90'ı yaşamın ilk beş yılında tamamlanır. Şimdi okul öncesi çağın beynin gelişimi açısından önemini anlayabiliyor musunuz? Yirmi beş yaşına geldiğimizde, çocukluk ve ergenlik dönemine özgü beyinsel dönüşümler nihayet tamamlanır. Böylece beyin tam gelişkin halini alır. Yetişkin beyinlerinin artık sabit ve değişmez olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, durum hiç de öyle değildir. Beyin yetişkinlikte de değişimini sürdürebilir. Biçim verilebilen ve aldığı bu biçimi koruyabilen şeyleri "plastik" sıfatı ile niteleriz. Beyinde bunlardan biridir, yetişkinlikte bile. Deneyim, görgü ve bilgi beyni değiştirebilir ve bu değişim yenisi oluşuncaya kadar korunur. Buna "beynin plastisitesi" denir.(*)
Kurtuluş savaşı sonrası, verem ve sıtmadan kırılmış, savaş artığı, okuma yazması bile olmayan Osmanlı İmparatorluğunun kalıntısı ümmetin kulları, bir ulus devlet yaratmaya kalktıklarında beynin plastisitesinden yararlanmak için eğitime çok önem verdiler. Modernizmi ve Batıyı örnek alarak çağdaşlaşma yolunu seçtiler. Bunun öncü kuvveti olarak da, hilafeti kaldırdılar, Latin harflerine geçtiler, eğitimde birliği sağladılar, Köy Enstitülerini açtılar, kadını olması gereken yere ön sıraya koydular. Böylece çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi amaçladılar. Elli'li yıllardan sonra, milletvekillerine "siz isteseniz hilafeti yeniden getirirsiniz" diyen bir başbakan ve takipçilerinin önderliğinde hızla bir geri dönüşüm ile Türkiye insanının beyin plastisitesi yine zorlanmaya başladı. Nihayet AKP iktidarı ile de beyinler tekrar eski "ümmet olma ve kulluk kıvamına" erişmiş bulunmaktadır. Bir toplumun zihni ile bu kadar oynamanın o toplumun zeka seviyesinin zorlanmasına yol açacağını düşünüyorum. Beynin plastisitesinin de bir sınırı olsa gerek...
(*) Daha fazla bilgi için: Beyin senin hikayen, David Eagleman.