Tarihe yön veren ve zamanının ilerisini görebilen, bulunduğu toplumu ileri taşıyan bilge kişiler olabildiği gibi, zamanın gerisine düşüp bulunduğu toplumun ilerlemesine ket vuran, önünde baraj yapan kimi kişilerde mevcuttur. Bir insanın yapabileceği en büyük yanlış anakronik bir yaşam sürmesi, yani yaşadığı zamana uyum sağlayamaması, çağının dışına düşmesi ve o şekilde yaşamaya ve düşünmeye devam etmesidir. İnsan anakronik bir yaşama ancak aldığı yanlış eğitimle ve yanlış çevrenin kendisini içine çekmesiyle girebilir. Zamanın dışına savrularak yaşamak ve düşünce üretmek insanın hem kendisinin hem de içinde bulunduğu kitlenin tarihin foseptik çukurunda debelenmesine yol açar. İşte zamanının dışında yaşayanlardan Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çaksen’in MS (Multiple Skleroz) Hastalığı ile ilgili yayınladığı makale sosyal medyada gündem oldu. İsminin önünde bilim insanlığı ve akademik kişilik barındıran sayın Hocamız şöyle buyuruyor: “Bilimsel olarak kanıtlayamasak da MS hastalığının temel nedeninin Allah’tan gelen bir ceza, sınav ya da ödül olduğuna kuvvetle inanıyoruz…”
Yine bir bilim insanı olan Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Bölümü öğretim Üyesi Doç. Dr. Cemal Güvercin’in konu hakkındaki görüşleri ise kendi zamanının içinden sesleniyor: “Aslında bu kişi tarih öncesi hekimliği hatırlıyor. Prehistoryada hastalıkların doğa üstü güçlerden bir ceza olarak geldiğine inanılırdı. Aynı zamanda din adamı da olan o dönem hekimlerinin görevi bu güçlerle iletişime geçip, hastalıkları bertaraf etmekti. Doğa üstü güçler/tanrılar ikna edilirse, sadece hastalıklar değil, kuraklık, kıtlık, deprem, sel gibi doğa olayları da ortaya çıkmaz (ki onlar da tanrıların cezalandırma metotlarıydı) insanlar rahatça yaşayabilirlerdi. Bu güçleri ikna etmenin yolu, her daim onlara tapınma, bağlılık gösterisi ve adak adama (hayvan veya insan kurban etme, tapınaklarda tanrılar yesin diye yiyecek sunma, değerli eşyalar bırakma) şeklinde ritüellerdi. Günün birinde Hipokrat isimli hekim tüm bu anlayışı yıktı. Hipokrat: ‘Hastalıkların tanrısal değil, doğal sebepleri vardır, dolayısıyla hastalıklar tanrılardan gelmez bedende oluşur ve gözlem, muayene ile tanı konulur. Uygun ilaç, diyet ve bazı uygulamalarla tedavi edilir’ deyip tıbbı din/kutsallık çizgisinden çıkarmış dünyevileştirmiştir. Belli bir düzeyde, tıp işleri ile din işlerini ayırıp tıbbı laikleştirmiştir. Sonuç olarak, haberdeki kişi tarih öncesi dönemin hekimliğini yaşıyor. Bir an önce yazıyı bulup, tarihi başlatmasını ve günümüz tıbbına yaklaşmasını diliyorum…” 
Aynı çağda, aynı zaman diliminde, biri Konya’da biri İzmir’de yaşayan, isimlerinin önünde bilim insanı titri taşıyan iki akademisyenin görüşleri bunlar. Hangisini takip edeceğiniz size kalmış. Ancak zamanının dışından seslenen insanlar bana hep hüzün veriyor, en büyük hüzün ise insanın kendi varlığındaki hüznü görememesi…