“Eskişehir ve İzmir’deki okullarda imam görevlendirilmesi” nedeniyle Türkiye’nin her yerindeki yoğun tepkiler devam ederken bu kez de kentteki bir yasak kararı gündem oldu.
Eskişehir Valiliği Haziran ayındaki “Onur haftasında” kamuya açık alanlarda yapılması planlanan yürüyüş, oturma eylemi, stant ve çadır kurma, şenlik ile festivallerin 30 gün süre ile yasaklandığını açıkladı.
Anımsatalım, geçen yıl da Mayıs ayında “Anadolu Fest’in” yapılması ‘ahlaka aykırı bulunarak’ Valilik kararıyla engellenmiş ve 15 gün boyunca açık alanda etkinlik yasağı getirilmişti.
Yaşam tarzına müdahale anlamına gelen ve daha uzun süreli yeni bir yasaklama kararı ile karşı karşıyayız.
Kamu düzenini sağlamakla görevli olan Emniyet birimleri ‘Provokasyona açık ve genel asayişin bozulacağını gerekçe göstererek’ etkinlikleri yasaklama yoluna gitmeyi alışkanlık haline getirmiş durumdalar.
Anayasamıza göre demokratik bir hak olan kitlesel etkinlikler Kamu yönetimi tarafından engellenmeye devam ediyor.

Yaşam tarzına müdahale demişken gün boyu Halk TV’de sabah programında “21 yıl önce devletin televizyonu TRT’de yayınlanan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı töreninden verilen görüntülerin” etkisindeydim.  
Töreni anlatan sunucuların heyecanı, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve yaptıklarına duyulan minnet ifadeleri çok etkileyiciydi.
Kızlı, erkekli stadyumu dolduran çok sayıda gencin müzik eşliğinde sundukları muhteşem dans gösterisini içim burkularak izledim.
Çağdaş bir müzik eşliğinde güzel giysilerle muhteşem bir görsel şölen sunuyorlardı.
Gösteri çok güzeldi ama gerçekten de çok üzüldüm.
Aradan geçen 21 yıldan sonra toplumda değişen müzik anlayışı, kız erkek ilişkilerindeki gericileşme, kızlar üzerindeki örtünme baskısı…
Tam da bu değişimleri düşünürken 4-6 yaş grubundaki çocukların türban içindeki görüntülerini anımsayıp, mezuniyet törenlerini erotik bulan aklıevvellerin açıklamalarını okuyunca daha büyük bir hüzne kapıldım.
“Nereden nereye geldik” diye soruyorum.
19 Mayıs, 23 Nisan gibi ulusal tarihimizde çok önemli yeri olan günlerdeki törenlerin stadyumlardan alınarak okullarda düşük seviyede etkinliklere indirgenmesini hala kabul edemiyorum.
Aylar öncesinden başlayan çalışmalar, tören öncesindeki provalar her biri ayrı bir heyecan ve güzellik kaynağıydı. 

Resmi bayramlarımız yıllar öncesinde olduğu gibi coşkuyla ‘kızlı, erkekli el ele kutlanmalı’ diye içimden geçirirken,
1950’li yıllardaki Afganistan’daki çağdaş kıyafetler içindeki kadınların katıldığı balolar, modern yaşam tarzı ile ilgili görüntülerden günümüze ‘kadınların tümüyle yok sayıldığı’ duruma nasıl gelindiğini düşündüm.
Ne yazık ki siyasal islamın bir ülkeyi ne hale getirdiğinin en acı tablosu karşımızda duruyor.
Diğer yandan 21 yılda yitirdiklerimize bakınca “Dindar nesil yetiştirme projesinin” sonuçlarını görüyoruz.
Gelinen noktada kadını ikinci sınıf gören, Medeni Yasanın kazanımları başta olmak üzere kadını toplumdan soyutlamayı amaçlayan anlayışın temsilcilerinin Mecliste olması kaygıları daha da arttırıyor.
Karma eğitime karşı olan, kız çocuklarının okutulmasına sıcak bakmayan partilerin temsilcilerinin söylemleriyle nereye varılacağını bugünden tahmin etmek çok güç değil.

Türkiye’deki kadınlar bahsettiğimiz karamsar tabloya karşı elbette ki itirazlarını en güçlü şekilde ortaya koyacaklar.
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlarımıza birçok dünya ülkesinden çok önce verdiği hakları kaybetmemek için mücadele edecekler.
8 Martlarda alanlarda şiddet görseler de kitlesel eylemlerde kolluk güçlerinin sert müdahaleleri ile karşılaşsalar da ‘Kadın dayanışması’ büyüyerek güçlenecek.
Gün gelecek, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı yine stadyumlarda yüzlerce kızlı, erkekli gruplarla ve büyük bir coşkuyla kutlanacak.
Türkiye’de kadınlar kazanılmış haklarının ellerinden alınmasına asla izin vermeyecekler.