Geçen salı günüydü... 

Vakıf Başkanı Sırrı Kabadayı aradı. 

Seyit Battal Gazi Vakfı adına, "Onur Konuğu" olarak iftar yemeğine davet etti. 

Başta bilge insan, koca çınar İlyas Küçükcan olmak üzere, Sanayi Odası Başkanı Sayın Celâlettin Kesikbaş, Lütfi Yüksel, Oral Sarı, Göral Çatak ve birbirinden değerli Seyitgazili iş insanlarıyla birlikte iftar yaptık. 

Benim için unutulmaz bir akşam oldu. 

Ülkemizi ve bilhassa Seyitgazi'yi ilgilendiren meseleler üzerine çok verimli sohbetler yapıldı. 

Bu arada şahsımın hem kaymakam, hem de vali olarak Seyitgazi'ye yaptığı hizmetler anıldı. 

Bana, "Vefa" denen şeyin hazan rüzgârlarıyla savrulup giden kuru bir güz yaprağı olmadığını pek güzel gösterdiler. 

Bu samimi sevgilerini bir plaket ve güzel bir sanat eseriyle somutlaştırdılar. 

Doğal olarak her fani gibi mutlu oldum. 

 Ardından İlyas Küçükcan Hoca hoş bir sürpriz yaptı. 

 "ÖNCESİ VE SONRASIYLA ÇİFTELER KÖY ENSTİTÜSÜ" adlı hacimli kitabını hediye etti. 

Ama ne kitap! 

Eskiler, "Uslûb-u beyan aynıyla insandır" derler. 

Elime aldığımda hiç şaşırmadım. Hayata ilişkin birikimlerini kültürün  süzgecinden geçirmiş; eskilerin,"Dışı sükûn ile zahir, derûni mahşerdir" diye niteledikleri nadir insanlardandır. 

Belli ki İlyas Hoca boş durmamış; kozasını ören bir ipekböceği gibi uzun yıllar çalışmış. 

Eve döner dönmez okumaya başladım; hem de sahura kadar hiç kesintisiz. 

Kitapta ilk gördüğüm, azimle ve sevgiyle çırpınan bir kalbin kanat vuruşları oldu. 

Öyle ki, insanı yazının düz sınırlarından çıkarıp geçmişin en derin labirentlerinde gezdiriyor.  Osmanlı'dan başlayıp Cumhuriyet dönemine ve o dönemin kalkınma çabalarına alıp götürüyor. 

Ve en önemlisi... 

Acısıyla tatlısıyla hâlâ bir türlü rayına sokamadığımız "Eğitim Serüvenimize" tanık oluyorsunuz.  

Bu özgün eseri, İş bankası Kültür Yayınları kaçırmamış basmış; iyi de etmiş. 

Sonra da haklı olarak takdir edilip Yunus Nadi Ödülüne lâyık görülmüş. 

İlyas Hoca, Seyitgazi'nin buram buram tarih kokan topraklarında doğmuş bir insan.  

O, toplumumuzun derinliklerindeki kültür damarlarına ulaşmış biridir. Namdan nişandan müstağni, fikir kahramanı bir bilge; geçmişimizden muştular taşıyan bir kavşak zirvesi, bir "insan mühendisi"dir.  

Demokrattır; uyumsuzlukları dengeleyen, beraberlik ruhu taşıyan ve belki de en önemlisi başka dünya görüşleri ve fikirlerinin de olduğunu kabul eden bir öze sahiptir. 

Ben onu, kültürümüzü gelecek nesillere ulaştırma cehdindeki bir serhat akıncısı olarak tanıdım. 

Öylesine güzel bir eser olmuş ki, "eline, emeğine ve yüreğine sağlık" diyorum. 

Böylesi büyük ruhlu "Koca Çınarlar" yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin asla yaşlanmazlar ve her an üretimdedirler. 

O yüzdendir, Eskişehir'de her düşünceden insanın hürmetini kazanmıştır. 

Vakıf Başkanı Sırrı Kabadayı'yı ise vali olarak görev yaptığım yıllardan tanırım. 

Mantığı sağlam, ağırbaşlı, temiz, titiz, düzenlidir. 

Vefalıdır; daha da önemlisi, vefası makama değil insanadır.  

Herkesin takdirini kazanmış liyakâtli, meraklı, gelişime, geliştirmeye açık bir eğitim insanı ve idarecidir. 

Gördüğüm o ki, eğitim ve sosyal alandaki çalışmalarını angarya değil bir zevk, bir ihtiyaç haline getirmiştir. 

Vakfı, Seyitgazi'li iş insanlarıyla öğrenciler arasında gönül köprüsü yapmış, paylaşımcı bir ahlâkın sahibidir.  

Üstüne aldığı her vazifeyi sıra dışı bir derinlik ve kalp hassasiyeti ile yaptığına çok tanık olmuşumdur. Görünen hizmetlerin yanında görünmeyen himmetlerin adamıdır.  

Bu değerli insanlarla birlikte olmaktan duygulandım ve onurlandım. 

Kendi adıma, hepsine de minnet doluyum...