Türkiye’deki kadar gündem çeşitliliği yaşayan başka bir ülke var mıdır, gerçekten de merak ediyorum.
Bu hareketlilik içinde TBMM’deki çalışmaları izleyebilmek günden güne daha da zorlaşmaya başladı.
Geçtiğimiz hafta içinde TBMM’ye sunulan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi”nin içinden sivil toplum kuruluşları (STK) ile ilgili yasaklamalar çıktı.
Derneklerle ilgili düzenlemeler  neden bu teklifte yer aldı hala bilmiyoruz.
Aradan geçen sürede teklifin asıl amacının kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi değil, sivil toplumu çok yönlü olarak baskı altına almak olduğu anlaşıldı.

Mecliste Adalet Komisyonunda kabul edilen yasa teklifi kısa süre içinde Meclis genel kurulunda görüşülecek.
Dernekler Kanununda ve Yardım Toplama Kanununda değişiklikler getiren teklif hiç kuşku yok ki, denetimlerin arttırılması, idari yaptırımların gündeme getirilmesiyle birlikte dernekler üzerindeki baskıyı arttıracak.
Dernek yönetimlerine kayyım atanabilecek.
Derneklerin mal varlıkları dondurulabilecek.
İçişleri Bakanı’nın dernekler üzerindeki yetkileri arttırılacak.
Yardım alma ve bağış yapma konularında çeşitli kısıtlamalar getirilecek.
Bakanlık derneklerin finansmanını kontrol edecek, harcamalarına el koyabilecek.
Yine düzenlemeye göre, dernek yöneticilerinin yaptıkları bir basın açıklaması ya da katıldıkları bir basın toplantısı nedeniyle haklarında açılan soruşturma derneğe kayyım atanmasına gerekçe sayılabilecek.

STK’lar deyim yerindeyse “etliye, sütlüye karışmasın” tabela olarak varlığını sürdürsün isteniyor.
İktidarın yanlışlarını ortaya koyan, toplumsal muhalefet adına doğruları savunan, mağdur olan bireylerin hakları için mücadele eden STK’lar her an yaptırım tehdidi altında olacak.
Mevcut hukuksal düzenimizde zaten STK’larla ilgili kısıtlayıcı bir çok kural varken yenilerinin eklenmesi çağdaş normlardan uzaklaşmak adına gerçekten de çok düşündürücü.
Modern toplumlarda gelişmişliğin ölçülerinden sayılan, katılımcı demokrasinin en önemli unsurlarından olan STK’ları baskı altına alarak işlevsizleştirmek demokrasiye darbe vurmak değilse nedir?
Cumhurbaşkanına ve İçişleri Bakanına dernekler üzerinde böylesine geniş bir denetim ve yaptırım yetkisi verilmesinin hukuk devletinde yerinin olmadığını söylemeye gerek bile yok.
Yöneticilere geniş inisiyatif tanıyan düzenlemelerin kurumsallıktan uzaklaşma bakımından da önemli sonuçları olacağını bugünden öngörmek yanlış olmaz.

Yıllardan beri sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışan bir kişi olarak yaşananları kaygı ile izliyorum.
Bulunduğumuz kuruluşlarda gençlere ülkemizdeki sorunların çözümünde örgütlenmenin önemini, sivil toplum kuruluşlarında çalışmanın toplumsal fayda üretmedeki işlevini anlatıyoruz.
“Sosyal projeler içinde yer alın, sivil toplum örgütlerine katılın, gönüllü olun” diyoruz.
Katılımcı yönetimi kısıtlayan yasaklar, yaptırımlar ve engellemeler getirilirken hak aramayı, örgütlenmeyi nasıl geliştireceğiz?

Söylenecek çok söz var.
Acaba “İleri demokrasinin çok hızla ilerleyip gözden kaybolmasına” doğru mu gidiyoruz?

Not: Konuya duyarlılık gösteren STK’ların temsilcileri, kazanılmış anayasal hak ve özgürlükleri geriye götürecek olan “yasa teklifinin geri çekilmesi için” milletvekillerine çağrı yaptılar. Umarım bu seslenişler Meclisteki üyelerde karşılık bulur ve en kısa sürede yanlıştan dönülür.