Yerel seçim öncesi partilerdeki aday açıklamalarıyla ilgili hareketlilik devam ederken ne yazık ki bir felaket haberi ile sarsıldık.

Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler maden sahasında meydana gelen toprak kayması sonucunda o sırada alanda bulunan 9 maden işçisi göçük altında kaldı.

Maalesef milyonlarca metre küp siyanürlü toprak Fırat nehrine doğru sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya.

Bölgedeki yağışın da etkisiyle topraktaki siyanürün ve diğer ağır metallerin yer altı sularına karışma riski halk sağlığı bakımından çok ciddi bir sorun oluşturuyor.

Türkiye’nin en büyük ikinci altın madeni sahasında yaşanan facia toplumun tüm kesimlerinden gelen uyarılar dinlenmediği ve denetim yetersizliği nedeniyle ne yazık ki engellenemedi.

Yaşananlar aslında çok da sürpriz değil.

Şirketin 2010 yılında faaliyete başlamasından itibaren maden sahasında siyanür ve diğer tehlikeli kimyasalların kullanımı sonucunda çevreye ve insan sağlığına verilen zararları engellemek amacıyla TMMOB, Barolar Birliği, Muhalefet partileri, basın organları ve çevre örgütleri çok yoğun bir çaba harcadılar.

TBMM’de iki yıl önce “Erzincan-İliç’te siyanür sızıntısı var” iddiası gündeme getirilerek CHP tarafından verilen genel görüşme önergesi iktidar milletvekilleri tarafından reddedildi ve ne yazık ki uyarılar tutanaklarda kaldı.

“İliç, Türkiye’nin Çernobil’i” uyarısı ciddiye alınmadı.

Anayasa mahkemesinin çevre halkına verilen zararla ilgili verdiği “hak ihlali kararı” yerel mahkeme tarafından onaylanmadı.

Çevrede yaratılan tahribat çok net bir şekilde ortadayken ve bahsettiğimiz kurumların yoğun hukuki çabalarına karşın 2023 yılında “Çöpler Kompleks Madeni Ocak Genişleme projesine ÇED gerekli değildir” kararı verilmesi başlı başına üzerinde durulması gereken bir konu.

Şirketin Türk ortakları, üst düzey yöneticileri, bölge halkı üzerinde kurulan baskılar, milyonlarca liralık vergi borcunun silinmesi gibi ayrıntılar da ayrıca üzerinde durulmaya değer.

Gelinen noktada:

Maden arama faaliyetleriyle ülkemizin her yerinin delik deşik edilmesine izin veren,

Çevre ve insan haklarını yok sayan

Rant odaklı yönetim anlayışıyla emperyal güçlere hizmet edenlerin

Facianın yaşandığı yerdeki ‘toprak kaymasının görüntülerini’ tekrar tekrar izlemelerinde yarar var.

Siyanürlü toprağın deyim yerindeyse madencileri nasıl yuttuğunu anlamaya çalışarak ‘vahşi madencilik projelerine’ izin vermemeliler.

Hiçbir kurala bağlı olmayan sadece kar etmek hırsıyla hareket eden madencilik şirketlerinin havamızı, suyumuzu, toprağımızı, geleceğimizi karartması,

Binlerce ağaç keserek biyolojik çeşitliliği yok etmeleri,

Tarım alanlarına zarar vermeleri

Özetle “Çevre ve yaşam katliamı” yapmaları kabul edilemez.

Erzincan’da yaşanan facianın ülkemizdeki başka maden sahalarında yaşanacağını tahmin etmek çok da güç değil.

Örneğin Eskişehir’deki Kaymaz altın madeni işletmesinde yapılmaya çalışılan 3.Siyanürlü Atık barajında da benzer facianın yaşanması kaçınılmaz olabilir.

Yine Cengiz Holding tarafından 900 futbol sahası büyüklüğünde 180 milyon ton kazı yapılarak siyanürlü yığın liç yöntemi ile altın-gümüş çıkartılması hedeflenen proje ile Atalan, Alpagut, Tekeciler’de de aynı katliama tanıklık edebiliriz.

Proje uygulanırsa siyanürlü toprak Sarıcakaya ve çevresi ile Sakarya nehrini de zehirleyecek.

Mihalgazi ve Sarıcakaya ilçelerinde seracılığın gelişmesi için yeni teşvikler verilirken bu proje ile Sakarya nehri ile birlikte bölgedeki tarımsal üretim de ciddi bir şekilde olumsuz yönde etkilenecek.

Toprağın taşınması sırasındaki toz partikülleri solunum yoluyla hayvanlarda da hastalıklara yol açacak.

Söylenecek çok söz var elbette ama “1 gram altın için 50 ton toprağımızı mahvedenlere” doğamızı, havamızı, suyumuzu kirletenlere karşı ‘sandık en iyi cevabı verecek’ diyerek bitirelim.