Dünyada iki yılda bir yapılan iki büyük gıda fuarından en büyüğü, kapsamlısı olan, Almanya’da açılan Anuga Fuarı’nda bu yıl, can korumacılar için çok sevindirici gelişmeler olmuş. 
     Bu yılki fuarın temel kavramı dönüşümmüş; Teknolojik dönüşüm, öze dönüşüm hedeflenmiş. Doğala, organiğe, yerele dönüşüm ciddi şekilde vurgulanmış. Her ülke kendi özüne kendi kaynaklarına kendi biyoçeşitliliğine dönmeye başlamış.
     Ne güzel, olması gereken de bu değil mi? Gıda ürünlerinin sunumunda üretildiği yer, geçmişi, kültürü, hikayesi yazmaktaymış. Harika.
     Şimdi gelelim gerçek can korumacıları çok acıtan, isyan ettiren bir konuyla ilgili olumlu gelişmeye. Bitki bazlı “et” yaygınlaşıyormuş. Et kullanılmadan, bitkisel ürünlerden elde edilen hamburger köfteleri ve benzeri ürünlerde ciddi artış gözlemlenmiş. Organik üretilen nohuttan, bezelyeden köfte yapılıyormuş.     
     Oh Be! Nihayet! Yaşayan, hisseden, duyguları olan canlıları boğazlayıp tabaklarımıza almak yerine, bitki özlü et tüketmek. Olması gereken, insana yaraşan da bu değil mi?
     Vegan pazarı ciddi şekilde büyümeye başlamış; hayvansal ürün tüketmek istemeyenler artınca vegan ürünlerdeki çeşitlilik te doğal olarak artmış. Et, köfte, peynir, yoğurt, hayvanlardan değil bitkilerden üretilmeye ve satışa sunulmaya başlanmış. Ve tüm bu ürünler fuarda ciddi bir miktara ulaşmış.
     Mesela bir Polonya şirketi, “yüzde yüz bitki bazlı şirket” sloganı kullanarak fuara damgasını vurmuş. Badem, fındık, mango, hindistan cevizi sütü gibi bitkisel ürünlerden yoğurt ve krema üretmiş. Ki bu şirket çok eski tarihlerden, 1924 den beri yoğurt üretmekteymiş. Belli ki üçüncü kuşak şirket sahipleri böyle güzel radikal bir karar alıp, hayvan sütünü bırakıp bitkisel ürünlere yönelmiş.     
     Bütün bu gelişmeler gerçekten de çok umut verici, çok sevindirici..
Belki de hiç ummadığımız kadar yakın bir zamanda, artık sokaklarda kokoreç kokusu olmayacak, marketlerde, kasap vitrinlerinde “süt kuzu” geldi yazısı bulunmayacak, yine bu vitrinlerde derileri soyulmuş çıplak kellelerdeki donuk gözler bizlere hüzünle bakmayacak. Ellerimizle besleyip büyüttüğümüz kuzucukları kasapların keskin bıçaklarına teslim etmeyeceğiz. Olacak bu inanıyorum. 
      Yemek tanıtım programlarında kuzu kebabı, dana rosto tarifleri verilmeyecek. Dünyaya doğan her canlının son nefesine kadar yaşama hakkının kutsallığı kabul edilecek insanlarca. Mezbahaların yerlerinde yeşil gezinti alanları, üzüm bağları, parklar olacak.
     Vejetaryenler, veganlar haklı davalarında ciddi bir yol kat ettiler. Hayvan sömürüsüne SON! Dünya ancak bu haksızlığı yenerse huzur bulur, bu öyle açık ve net ki!