Bahara dair ne varsa içimde
Yeşilli beyazlı çiçekli tomurcuklu
Söndürdünüz kuruttunuz hepsini de 
Oysa ben bu mevsimde doğmuşum
Hep heyecanla beklerdim 
Hep mutlu olurdum kendimce
Şimdilerde sevinmez oldum 
Doğan küçük kedilere köpeklere
Süt kokan pembe beyaz o minik ağızlı güzellere
Neden doğdunuz der oldum 
Hoş geldiniz yaşama sırası sizde diyemedim hiçbirisine de
Göreceklerini, yaşayacaklarını düşündüklerim
Korkularım, kaygılarım
Kararttı güzelim bahar mevsiminin tüm aylarını da
Ne doğduğum gün ne onu takip eden güzel günler
İçimde bu mevsime ait ne varsa sıkboğaz ettiniz boğdunuz
Gözyaşlarıyla ıslatıp acıyla kavurdunuz beni.
Ne kadar da çokmuşsunuz siz böyle
Yürekleri kurum bağlamışlar
Salt kendi dünyasında yaşamayı bir halt zannedenler
At gözlükleriyle etrafına bakıp, yiyip içip hiçbir işe yaramayan hayatlarını sırtlayıp göçüp gidenler 
İki elim yakanızda, asla etmem hakkımı helal ne bu alemde ne de öte tarafta..

     Güzel ülkemde, toz duman altında, her sabah güne başlarken, “bugün kim bilir ne olumsuzluklar, ne acılar, ne haksızlıklar yaşanacak, yaşatılacak “der olduk
     Ne baharın o naif güzelliği kaldı, ne yaşamanın doyulmaz tadı. Düşünen beyinler için, gören gözler için acı, ıstırap. Onca karmaşa, kaos içinde hayvanların yaşam haklarını savunmaya soyunmuş can korumacıların halini varın siz düşünün.
     Bir hadis var, geçenlerde can savunucularının paylaşım sitelerinden birinde rast geldim. “Bütün canlılara merhamet edin, bir hayvan gördüğünüzde ekmek, su verin. Bu öyle büyük bir sevaptır ki, bunu gören melekler o kimseyi alkışlar ve bunun sevabını yazmaktan elleri yorulur” denmekte bu Hadisi Şerifte.
     Hani dedim, yazayım da belki birilerinin gözüne ilişir, birileri okur, sevap kazanmak, melekler tarafından alkış almak ister. Müslümanlar için kutsal bilinen bu ayda biraz olsun masum canların karıncıklarına bir şeyler girer…