28 Mayıs 1918... 
 Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ilân edilir.  
Böylece tarihte ilk defa Azerbaycan adıyla bir Türk devleti kurulmuş olur.  
Emperyalizm bu, boş durur mu? 
Rus Bolşevikleri, Ermeni çeteleri ve İngilizler ittifak yaparak Azerbaycan'ı baştan başa işgal ederler. 
Toplu katliamlar başlar. Kıyımlar, sürgünler alır başını gider.  
Amaçları, Azerbaycan Türkleri'nin tamamını imha edip o bölgeye Ermenileri iskan ederek yer altı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamaktır. 

Azerbaycan henüz yeni bir devlettir. Ordusu da silahı da yoktur. 
En kötüsü tecrübesi yoktur. 
Tek çare vardır; kardeş bildikleri Osmanlı Türkiye'sinden yardım istemek... 
Fakat yardım istedikleri Osmanlı on cephede birden savaşmakta olup çok zor durumdadır. 
Yine de Mehmet Emin Resulzade başkanlığında bir heyet yardım talep etmek için acilen İstanbul'a yollanır.  
Azerbaycan Heyetini Harbiye Nazırı Enver Paşa karşılar. 
 Mehmet Emin Resulzade, 
-Azerbaycan Türkleri yok edilmek üzere Paşam, der. Sizin durumunuz da malum. Ne acı ki, kimsemiz yok, çaremiz de yok Paşam! Sizden yardım istiyoruz. 
Ever Paşa hiç tereddüt etmez: 
-Yardım ne demek? der. Mademki kardeşlerimiz zulüm görmekte; bu uğurda savaşmak yardım değil görevdir! 

Enver Paşa'nın talimatıyla "İslam Kafkas İslâm Ordusu" adıyla yeni bir ordu kurulur; başına Nuri Paşa getirilir.  
Bu ordu, hiç vakit kaybetmez. Süratle Azerbaycanlı kardeşlerinin imdadına koşar. Azerbaycan'ın her karışını düşmanlardan temizleye temizleye nihayet Bakü önlerine kadar gelir. 
14 Eylül 1918 saat 02.00'dir. 
Nuri Paşa bir gece taarruzuyla, düşmanın Bakü etrafındaki birinci ve ikinci savunma hatlarını paramparça eder.  
Rus ve Ermeni kuvvetleri bozgun hâlinde kaçmaya başlar.  
İngiliz birliklerinin komutanı General Dunsterville ise birliklerini gemilere bindirip zor sıvışır. 
15 Eylül 1918... 
 Nihayet Bakü'nün de geri alınmasıyla Azerbaycan tümden kurtulmuş olur. 
Azerbaycan'ın Şehit Şairi Ahmet Cevat, o kurtuluş gününü şöyle anlatır: 
"Şu karşıki duman çıkan bacadan 
Sen gelmeden iniltiler çıkardı 
Geç kalsaydın mazlumların feryadı 
Yeri, göğü kâinatı yakardı 
 
Ey şanlı ülkenin şanlı ordusu
Unutma Kafkas'a geldiğin günü
Gelirken kovmaya Turan'dan Rus'u
Ayağını Karadeniz öptü mü?
İlk atarken eski burca adımı
Kars Kalesi selam topu attı mı?
Sen yaparken orada zafer şenliği
Mağlup düşman kaşlarını çattı mı?" 
 

O sıralar Azerbaycan'ın elinde savaştan kalan bir hayli İngiliz esiri vardır.  
İngiliz Hükümeti esirlerini kurtarmak için Azerbaycan Hükümetine başvurur. Azerbaycan Hükümeti, 
 "Tamam" der; takas yapalım.  "Siz Malta'da sürgünde esir tuttuğunuz Türkleri serbest bırakın, biz de esirlerinizi size verelim." 
İngilizler bu teklife  yanaşmaz. 
İkna için yüklü miktarda para teklif ederler. 
Azerbaycan Hükümeti'nin cevabı tarihi ve kesindir: 
 "Miktarı ne olursa olsun, biz kardeşlerimizi parayla değişmeyiz!" 

Kurtuluş Savaşımızın en karanlık günleridir. 
Milletimiz gibi ordumuz da perişan vaziyettedir. 
Atatürk, Kâzım Karabekir Paşa'ya 3 Mayıs 1920 günü bir telgraf gönderir:  "Elde beş para bulunmadığı devletlilerinin malumudur. Şimdilik dâhilde bir kaynak da bulunmuyor. Başka taraftan temin edilinceye kadar Azerbaycan Hükümeti'nden azami miktarda istikraz akdi (borç) imkânının düşünülüp temin edilmesini rica ederim." 
Bu talebin iletilmesi üzerine Azerbaycan Hükümeti ve Halkı harekete geçer. 
Bakü'de çıkan Yeniyol Gazetesi derhal yardım kampanyasını başlatır. 
İlk etapta Azerbaycan Hükümeti 500 kilo altın, 30 vagon petrol, 2 vagon benzin, 8 vagon gazyağı gönderir. 
 2 Mayıs 1921'de ise, 1 milyon altın ruble Türk temsilciliğine teslim edilir.  
Dışişleri Komiseri Hüseyinov telgrafla bildirir; savaş müddetince şehit çocuklarının barınacağı yetimhaneler için her ay 62 vagon petrol ve 3 vagon gaz yağı gönderilecektir. 
Hatta ihtiyar bir dilenci, düzenli olarak her Cuma topladığı paraları getirip komiteye teslim eder. 
Büyük Taarruz öncesi yardımlar daha da artar... İş bununla da kalmaz, Azerbaycan'dan birçok subay ve asker gelip gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı'na katılır.  Hatta bunlardan bazıları Türk Ordusu'nda subay olarak kalır. 
Mustafa Kemal Paşa Azerbaycan Hükümetine, bunların borç olarak alındığını, ilk fırsatta ödeneceğini belirten bir teşekkür mektubu gönderir. 
Bunun üzerine, zamanın Azerbaycan Başbakanı Nerimanov Atatürk'e: 
-Paşam, Türk Milleti'nin töresinde kardeş kardeşe borç vermez; her durumda kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz; her zaman ve her şartta birbirimizin elinden tutmaya devam edeceğiz..." diye cevap verir. 

Haydar Aliyev Azerbaycan Devlet Başkanı olarak bir Türkiye ziyaretinde Kara Harp Okulu'na uğrar.   Harp Okulu'nda Azerbaycanlı subaylar da ders görmektedir.  Onlara hitabında:  
-Biz sizi buraya savaş nasıl yapılır, silah nasıl kullanılır, öğrenesiniz diye göndermedik. Zira bunları Azerbaycan'da da öğretebilirdik.  
Sizi buraya, vatan için nasıl ölünür, onu öğrenesiniz diye gönderdik! 

Ve Bahtiyar Vahapzade, Azerbaycan'ın Millî Şairi...  
Issız bir yol kenarında, şehit bir Türk Zabitinin  isimsiz kabrini görür.  
Gözyaşları içinde şu dizeler dökülür dudaklarından: 
Yol kenarında tenha bir mezar  
Üstünde ne adı, ne soyadı var. 
Ey yolcu, maşını eyle bu yerde 
Soruş kimdir yatan tenha kabirde? 
 
O, bir Türk zabiti, kahraman, metin! 
Doğma kardeşine yardıma geldi. 
Kırgına tutulan milletimizin 
Haklı savaşına yardıma geldi. 
 
Uzaktan hay verip senin sesine, 
Geldi, kayıtmadı öz ülkesine. 
Düşmen saflarını o, soldan sağa 
Biçip destesiyle cepheyi yardı. 
Toprağın yolunda düşüp toprağa 
Senin toprağını sana gaytardı. 
 
Özü koruduğu, hem can verdiği 
Yolun kenarında defnedildi o. 
Uğrunda canını kurban verdiği 
Toprağı özüne vatan bildi o. 
 
Yolcu, maşınını bu yerde eyle 
O mezar önünde sen tazim eyle. 
Secde kıl, dua ver onun ruhuna 
Ayak bastığın yer borçludur ona.