Bir ülkenin gelişmişliğini, toplumun refah düzeyini, kadının toplum düzeni içerisindeki yeri ve konumu belirler. Bizler ise Salı günü kutladığımız kadınlar gününde, Türk kadının iş hayatında ve sosyal hayattaki rolünü tartışmak bir yana, hala kadına karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini engelleyebilmiş değiliz. Her kesimden, her gelir düzeyi eğitim seviyesinden kadın şiddete maruz kalırken, sadece 2002-2015 yılları arasında Türkiye'de 5171 kadın öldürüldü.

Kadın cinayetlerini işleyenlere hemen her yerden hakaret yağdırıyoruz, kınıyoruz ve hatta yine bir kadın olan annesi ile ilgili küfürler sıralıyoruz. Aslında kadınlara karşı işlenen suçun arka planında toplumsal cinsiyet algısı yatmaktadır. Toplumu oluşturan bizler, toplumsal cinsiyet anlayışımızla öldürülen tüm kadınların dolaylı failleriyiz.

Kısaca, toplumun ve kültürün, kadınlara ve erkeklere yüklediği roller ve sorumluluklara toplumsal cinsiyet denilir. "Ben karısını çalıştırıyor dedirtmem" ile başlayan cümleler, karısına söz geçiremeyen (!) erkekle dalga geçilmesi, aldatılan her erkeğin cinayet işleyebileceğinin düşünülmesi, erkek egemen anlayışının kabul etmediği davranışları sergileyen kadınların iffetsiz olduğu düşüncesi ve tüm bunların toplumda normal karşılanması, bizim toplumsal cinsiyet anlayışımızı ortaya koymakta, kadınlar üzerinde erkeklerin egemenliğini kabul ettiğimizi göstermekte ve kadına karşı şiddetin de asıl sebebini ortaya koymaktadır. Kadınlar günü kutlama mesajlarında dahi kadını zayıf ve güçsüz gören anlayıştan izler bulmak mümkün.

Kadına yönelik şiddet suçlarında cezaların yetersizliği, şiddet mağduru kadınların yeterince korunamaması, hemen hemen her kadına karşı suçta uygulanan haksız tahrik indirimlerinin yanı sıra, kadına yönelik şiddete zemin hazırlayan koşullardan biri de, politikada erkek egemen anlayışın olmasıdır. Topluma rol model olması gereken siyasi liderlerin, erkek egemen anlayıştaki sözleri ile toplumda kadınlığın zayıflık olduğu yönündeki düşünceyi pekiştirmeleri; kadınların zayıf olduğu, sosyal hayatta kadınların erkekler kadar aktif olamayacağı, kadınların yerinin evleri olduğuna ilişkin düşüncelere dayanan devlet yönetimini ve aile politikasını benimsemeleridir.

Kadınların toplumda ve devlet politikalarında hak ettikleri değeri görmeleri ve kadına karşı şiddetin son bulması ancak ve ancak kadınların mücadelesi ile mümkündür. Toplum olarak bize düşen, kadınlara eşitlik ve kadın hakları bilincini verebilmektir.

Bir erkeği eğitirseniz tek bir insanı eğitmiş olursunuz. Ama bir kadını eğitirseniz bütün bir aileyi eğitmiş olursunuz." Charles Iver