Dün yılın günlerinden 8 Mart’tı. Dünya Kadınlar günüydü.

Bir kez daha karanfiller dağıtıldı kadınlarımıza. Siyasal parti liderlerinden sivil toplum kuruluşları yöneticilerine, köşe yazarlarından kerameti kendinden menkul “kanaat önderlerine” kadar herkes kadın haklarına vurgular yapan mesajlar yayınladılar.

Kadın sesleri arş’a yükseldi. Bazı yerlerde sistem dışına çıktıkları için tomalanan, gazlanan, yerlerde sürüklenen, gözaltıhanelere tıkılanlar ile işleri, güçleri, toplumsal statüleri ya da erkek egemen ailelerinde gördükleri baskılar yüzünden ses çıkaramayan kadınlar istisna sayılırsa, gün, birlik ve beraberlik içinde, coşkuyla, “anlam ve önemine uygun olarak” kutlandı!

Newyork’taki bir tekstil fabrikasında 8 Mart 1857’de polisin saldırısından kaçmak için sığındıkları fabrikaya kilitlenen ve sonra çıkarılan yangında can veren 129 ABD’li kadın işçinin de ruhu şad olmuş mudur, bilinmez!

Dün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günüydü, bugün 9 Mart.

Dünya Emekçi Kadınlar gününün ertesi ve hayat sürüyor.

Bir yerlerde yeni Özgecan’lara tuzaklar hazırlayan, ağızlarından köpükler saçan bir takım herifler uygun fırsatlar kolluyor.

Bir yerlerde, yıllarca evde dövüp şiddet uyguladıkları gerekçesiyle ayrılmak isteyen karılarını öldürmek için tabancaya mermi süren “cibilliyetsiz” adamlar var. Sorsanız karılarını “sevdikleri için” öldürmek niyetindedirler. Küçücük çocuklarını bu acımasız dünyada annesiz- ailesiz, korumasız bırakmak pahasına.(Böyle canice davranan, annelerine düşman babaları olan bu masum çocuklar, zaten önceden babasız kalmışlar demektir.)

Bugün 9 Mart.

Dünkü nutuklara bakarsanız çözümü konusunda önemli yol alınan “kadına şiddet” sorunu aynen devam etmekte.

Bu durum, gazetelere, televizyonlara yansıyan ve her biri kriminal suç olan olaylar dışında, ülke coğrafyasının çok yaygın bir kesiminde geçerli. Binlerce, belki onbinlerce “köy ya da şehir evinde” sürüyor. Televizyon dizilerinde, filmlerde, gazetelerde kimilerinin yüceltmekte beis görmedikleri o kahrolası aşiret törelerinde olduğu gibi duruyor. Kendinden güçsüze saldırmayı “erkeklik” sayan ama güçlünün karşısında zavallılaşan, insanlıktan zerre kadar nasibini almamış “sıradan faşistlerin” ödlek yüreklerinde sürmekte.

Dün, seslerini olabildiğince çıkardıkları için bugün “tatlı bir yorgunluk içinde” olduklarını sandığım bir çok sivil toplum kuruluşu, kadın derneği, kendilerini “feminist” diye niteleyen örgütler, yaptıkları eylemleri, etkinlikleri değerlendiriyorlar.

Bu arada, belki de, adamın biri kendisini terk eden eşini bir sokak arasında kıstırmış, vurmak üzereyken:

Hadi bakalım, gelsinler o kadın hakları savunucuları da kurtarsınlar seni!” diyor.

Yarın haberlerde “eşinin kendisini terketmesini gururuna yediremeyen kıskanç bir koca” olarak anılacak; kimbilir belki bu da yargılanırken “hafifletici neden” sayılacak!

Bugün 9 Mart, dünün ertesi günü.

Artık bu meselelerde işe yaramadığı anlaşılan “cinsiyetçi” feminizmi falan bir tarafa bırakıp, şiddete karşı “kadın ve erkeklerin” bir şeyler yapma zamanı.

Çünkü inanın, kadına uygulanan şiddetin arkasında erkekler kadar, törelerin, geleneklerin, göreneklerin oluşturduğu kültürleriyle bu şiddeti doğal gören kadınlar da var.