Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Eskişehir, hane halkı büyüklüğü bakımından Türkiye’nin en düşük nüfuslu illeri arasında yer almış.

İlimizde, ortalama olarak hane başına 2,78 kişilik nüfus düşüyor. Bu oran, 3,52 olan Türkiye ortalamasının yaklaşık yüzde 22 altında kalıyor. Eskişehir, yalnızca her hanede 2,68 kişinin yaşadığı Çanakkale’nin önünde; yani sondan ikinci.

Türkiye’nin en kalabalık hane halkı sayısına sahip Şırnak’da her evde ortalama 7,04 nüfus yaşıyor. Şırnak’ı ,6,36 ile Hakkari ve 5,90 ile Şanlıurfa takip ediyor.

Güneydoğu Anadolu bölgesindeki illerin çoğunun ortalama hane nüfusu 5’in üzerinde.

Hane nüfusu bakımından doğu Anadolu illeri 4-5 ortalama arasında.

Batıya doğru gidildikçe bu oran giderek düşüyor.

Orta Anadolu ve Batı illerinde ise çoğunluk 3- 4arası hane nüfusuna sahip. Bu illerden 10 kadarının hane nüfusu ortalamaları ise, 2,68 ile 3 arasında.

Doğal olarak, tarihi boyunca (bir çok nedenle) toplu göç hareketlerine sahne olmuş Anadolu’da, hiçbir il’in nüfusu “homojen” değil.

Hatta, son 30 yılın güneydoğu illerinden ülkenin her yerine -gönüllü ya da zorlamalarla- göç hareketleri göz önüne alındığında, herhangi bir il’e yoğun göçmen nüfus gelip yerleşmişse, gelenlerin oradaki hane halkı ortalamasını yükselttiğinden rahatlıkla söz edilebilir.

Zira, orta- batı Anadolu’nun göç alan illerinde “yerli” nüfusun doğum kontrolü kurallarına uyma, “bir ya da iki çocuk sahibi olmayı yeterli görme” kültürü oldukça yerleşmiş durumda. Artık orta ve batı Anadolu illerinin köylerinde bile durum bu.

Özellikle Güneydoğu’dan gelip orta-batı Anadolu illerine ve tabii İstanbul- Ankara- İzmir gibi büyük kentlere yerleşen Kürt kökenli yurttaşların önemli bir kesiminde ise “çok nüfuslu hane” kültürünün sürdüğü gözlemleniyor.

Bu durum, bir ara bölgede doğum kontrolünü “yasakladığı” söylenen PKK gibi yasadışı etkenlerden bağımsız olarak düşünülse de, yaygın olarak görülebilen bir olgu. Özellikle insanların hala “çekirdek aile” kavramından uzak yaşadığı aşiret kültürünün sürdüğü yerlerde de durum bu.

Ve ülkemizde çıplak gözle bile gözlenebilen, herkesin bildiği bir gerçek var:

Hane halkının sayısı ile her anlamda gelişmişlik düzeyi ters orantılı. Özellikle çok çocuklu yoksul ailelerde bu durum çok belirgin biçimde gözlemlenebiliyor.

İnsanların sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanabilmeleri olanakları da, nüfus sayısının artışıyla birlikte kısıtlanıyor. Bu yalnızca devletin sunduğu olanakların yetişmesiyle ilgili değil. Ailelerin çocuklarını var olan, ulaşılabilir hizmetlerden tam olarak yararlandırmama durumuyla da ilgili.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, aslında, 3.52 ortalamayla Türkiye iyi durumda denebilir. Belki bu ortalamanın 4’ün üzerinde olması, ideal iki çocuklu çekirdek aileler bakımından daha iyi olabilir.

Ancak, gelir dağılımından, refah payına kadar pek çok alanda yaşanan adaletsizlikler gibi, hane nüfusu dağılımının da bütün bölgelerde dengelenmesi, bölgelerarası tüm dengesizliklerin giderilmesi için önem taşıyor.