Her şey bir bilenmezin içinde yalpalayarak ilerliyor.
Sütten peynire, etten yumurtaya, giyimden kuşama,
Soluduğun havadan içtiğin suya, yediğin sebzeden meyveye kadar…
Durum artık öyle bir hal almış ki ölçü oran hak getire.
…
Ülkede tarımın geldiği nokta ortada, lakin toplumsal hayatın içinde ve insan ilişkilerinde öne çıkan bir durum daha var ki o da işleri iyiden iyiye çıkmaza sokan ve çığ gibi büyüyen Toksik kişilik eğilimleri ve etkileridir.
…
Ürettiği üründe, insan sağlığı üzerinde büyük zararları olacağını bildiği halde, daha çok kazanç için kural kaide tanımadan kullanması gereken oranın kat kat üstünde ilaç kullanarak, ürünü zehre dönüştüren bu insanların, para uğruna insanlıklarını sorgulamak bir yana, denetlemekle görevli kurumların, görevlerini yerine getirememeleri daha büyük bir felaket’e yol açmaktadır.
…
Son yıllarda özellikle AB ülkelerine ihraç edilen malların geri gönderilmesiyle gündeme gelen pestistler, halk sağlığı, çevre ve bio çeşitlilik üzerinde büyük tehditler oluşturduğu bilinmektedir.
ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez’in söylemiyle; Yurtdışından geri dönen ürünlerin imha edildiği söyleniyor ancak bu inandırıcı değil diyor.
Ürünlerin nasıl imha edildiği de bilinmiyor.
Hileli gıdalar gibi pestisit kalıntılı ürünler dönüyorsa, o firmaların isimlerinin açıklanması gerekmez mi? diyor.
Üretilen ürünlerin % 85’i iç piyasada tüketiliyor.
En büyük tehlike gümrükten dönen üründe değil, yurt içine sunulan üretimin yüzde 85’lik bölümünde diyerek yediğimiz içtiğimiz gıdanın ne kadar güvenilir olduğunu sormaktadır.
…
Yıllardan beri söylenen ve tespit edilen yüzlerce binlerce kanıt ışığında, tarımda üretilen ürünlerin, güvenliği konusunda hala bir adım atılmamışsa vay halimize…
Demek ki yapılan onca uyarının hiçbir önemi yok.
Ülkece zehirlenmeye devam ederken, ihraç edilen ürünlerdeki yüksek zehir bulguları tespit edilen Antep fıstıklarını çikolataya, domatesleri salçaya inciri çuvala, sivri biberi ise ipe serpmeye devam ediyoruz ki, bu da ülkede hiç bir şeyin değişmediği ve değişmeyeceğinin elle tutulur en büyük kanıtı değil midir?