Benim bu satırları karaladığım saatlerde bütün sosyal medyayı ve gazeteleri 3 yaşındaki Elif bebeğin itfaiyeci amcasının parmağını yakaladığı anın fotoğrafları kaplamıştı. Bebeklerin ilkel reflekslerinden olan emme ve yakalama refleksinin ötesinde, insanın hayata tutunabilme çabasını simgeliyor bu resimler. 65 saat sonra kendisine ulaşan ilk canlıyı bırakmıyor Elif, hayatta kalabilmek için. Yaşam silsilesinden bir kesit: Elif’in küçük parmakları itfaiyecinin baş parmağında; bizler ise küçük küçük yutkunarak ve kirpiklerimizde biriken gözyaşlarını saklayarak, sızlayan burnumuzun direğini ovuşturmaktayız. Oysa güzeller güzeli Elif, mutlu ve sağlıklı bir hayat sürmek için atılmıştı bu dünyaya. Bu dünya ki kendisinden önce gelenlerden mirastı ona. Aslında yaşadığına şükretmeli, onun yaşadıklarını yaşayıp yitip giden ne kadar can vardır kim bilir? Kader mi bu? Yoksa başkaları tarafından mı çizilir tüm bahtsız kaderler? Bunu tartışıp doğru cevabı bulduğumuzda, Elifler bu korku dolu anları bir daha yaşamayacaklar. İşte buna bilinç diyoruz!.. Yani asıl uğraşmamız gereken bu sorunla yüzleşmek olduğu halde, biz hala sahil yörelerinde giyilen mini şortlardan, yapılan zinalardan, içilen alkolden söz edip milliyetçi-dinci bir dille sövgüler düzüp, Tanrıya sığınıyoruz. Oysaki bilim ve akıl öyle yanı başımızda, el değmedik şekilde durmakta, hepimize çıkış yolunu göstermekte…

İnsan kendisinde eksik olanı hep yüceltme eğilimindedir. Mesela kişi dürüst olduğundan sıkça söz edip bunu vurguluyorsa bu konuda bir eksiklik çekiyor demektir. Bir toplumda milliyetçilik ne kadar baş tacı ediliyorsa o toplumda vatan sevgisi o derece kuşku götürür. Cinsellik ne kadar ayıp olarak adlandırılıp tabu gibi görülüyorsa, o toplumda seksten başka bir şey düşünülmemesi doğaldır. Alkol alınması ne derece dine aykırıysa tüketimi o kadar fazlalaşır. Buna ait örnekleri şehir ismi vererek dillendirmek bize yakışmaz, ama Türkiye haritasını açıp baktığınızda hemen ülkenin o sosyolojik laboratuvarını gözlemlemeniz mümkündür. Bu noktada hemen Erich Fromm’a başvurmamız yerinde olur: “Büyük bir saflıkla insanlar, çoğunluğun belli bazı fikirleri ya da duyguları paylaşmasının, o fikir ve duyguların doğruluğunu kanıtladığına inanırlar. Hiçbir şey, bundan daha yanlış olamaz.” Çoğunluğun doğruluğu, en büyük yanlışlıktır!” Akıl sağlığının ölçüsü, bireyin, belli bir toplumsal düzene uyması değil, insanın varoluş sorununa doyurucu çözüm getiren, tüm insanlar için geçerli evrensel bir yanıt bulmasıdır…