Hepimiz toplum içersinde belli rollerle doğarız.
Yeni roller üstlenir ve bizden beklenen bu rollerle yaşamaya devam ederiz.
Roller seçilirken en büyük etken ailen ve yaşadığın evindir.
Kişilik dediğin şey; sen daha çocukken oluşmaya başlar.
Genelde annelerimiz: “Sen küçüksün, karışma!”
Sözüyle fikir beyan etmen engellenmiştir.
Küçükken sana alınan giysi ve ayakkabıyı seçme özgürlüğün yoktur.
Sonra seçim yapman istenir: Kimi seviyorsun?
“Anneni mi, babanı mı seviyorsun?”
Soruyu sorana göre verilecek cevapla kafan karışır!
Bu soruya verdiğin cevapla, yalan söylemeyi öğrenirsin.
Geleceğini belirleyen komik sorularla karşılaşırsın.
Aileye yakın büyüklerin senin cinsiyetine göre seni ödüllendirir.
“Seni oğluma ya da kızıma alacağım” diyerek geleceğini belirlerler.
Sonrada küçük yaşta sapık ilişkiler başlar.
Doktorculuk oynamaya başlarsın!
Bir şeyler yapma özgürlüğümüz küçük yaşlarda elimizden alınır.
“Yaramazlık yapma, yoksa seni öcülere veririm.”
Öcülerle....Tehditle senin geleceğin karartılır.
Esas karartan ya da acıtanı hatırlatayım.
Annelerimiz kızdığında ot süpürgeyle kıçımıza vururdu.
İyice sinirliyse kaçarken arkamızdan terliğini fırlatırdı.
O terlik mutlaka hedefine ulaşırdı.
Keşke o günlere dönsek de o terliğe, o süpürgeye hedef olsak.
Zamanı geriye işletemeyeceğimize göre gene anılarda yaşatacağız.
Bizleri büyüten büyüklerimizi minnetle, saygıyla anıyoruz.