Özgecan Aslan’ı bundan tam bir yıl önce kaybettik.

20 yaşında yaşamının henüz baharında olan Üniversite öğrencisi genç kız, tecavüze direndiği için öldürüldü, cesedi yakılmış halde bulundu.

Aslında Özgecan, vahşi cinayete kurban giden ne ilk ne de son kadındı.

Ülkemizde son yıllarda kadına yönelik şiddet olaylarında büyük bir artış var.

Giderek artan toplumsal şiddet;

Kadın,

Çocuk,

Yaşlı,

Engelliler başta olmak üzere,

Toplumun tamamını etkisi altına almış durumda.

Bu noktada tekrar kadına yönelik şiddete dönersek, kadın cinayetleri yıllar içinde ciddi bir şekilde artış eğilimi gösteriyor.

Türkiye’de 2015 yılında 300’den fazla kadın, erkek şiddetinin kurbanı oldu.

Bu yılın Ocak Ayında ise her gün bir kadın öldürüldü.

Yanlış duymadınız!!!

OCAK AYINDA, HER GÜN, BİR KADIN, ERKEK ŞİDDETİNİN KURBANI OLDU.

Ortaya çıkan sonuçlara göre kadınlar;

Eşi,

Eski eşi,

Sevgilisi,

Oğlu,

Erkek kardeşi

Tarafından uğradığı şiddet nedeniyle yaşamını kaybediyor.

Katillerin hep hasta oldukları söyleniyor.

Tersine, gayet sağlıklılar.

Diğer yandan, cezalar yetersiz, caydırıcı değil.

Haksız tahrik nedenlerine indirim uygulanması ve yine mahkemenin takdirindeki iyi hal indirimini de unutmamak gerekli.

Ağırlaşan tablo karşısında benzer açıklamaları tekrar ediyoruz.

Kadına yönelik şiddeti tartışırken;

Şiddeti besleyen, “Kadına yönelik temel anlayışı sorgulamak gerekli” saptamasını yapıyoruz.

Son on dört yıldır kadına yönelik uygulanan politikalar ne yazık ki kadını, erkekle eşit birey olarak gören çağdaş anlayışın tam tersi bir eksende yürütülüyor.

Kadına;

Kahkahası,

Giyimi,

Kürtajı,

Doğurganlığı,

Babanın öz kızına duyduğu şehvet vb

Üzerinden yürütülen olumsuz bakışın sonucu işte tam da budur.

Yerleşik kültür ve tutucu hakim anlayış nedeniyle “Türkiye’da kadının adı zaten yoktu”.

Bu kafayla gidilirse Türkiye’de kadın, ölüm istatistiklerine konu olacak sayılardan öte bir değer taşımayacak.

Üzülerek kayda geçelim ki, nice Özgecanlar erkek şiddetiyle ölmeye devam edecek.