Mülkiye üçüncü sınıfta,
Fahir Armaoğlu'nun siyasi tarih dersindeyiz.
Hoca babacan, şen fikirli ve coşkun bir adam.
Ders verirken kitabî anlatımın ötesine geçer, sınıfı âdeta zaman tüneline sokardı. Anlattığı tarihî vakalar sıkıcı ve kuru olmaktan çıkar, onun diliyle âdeta ete kemiğe bürünürdü.
Öğretmek bir yana, tarihî vakaları âdeta yaşardı.
O yüzden de derslerini iple çekerdik.
*
Konu Kurtuluş Savaşı idi.
Bir arkadaş akıllıca bir soru sordu:
-Hocam, dedi, gerçekten çok merak ediyorum:Düvel-i Muazzama denilen zamanın egemenleri üstümüze insafsızca abanmışlar... Onca savaşlardan sonra yanmış yıkılmış bir vatan; millet perişan, hasta, sakat, bitik... Karşı koyacak ne ordu kalmış, ne silah. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, içeriden de ihanetler, ihanetler...
Kurtuluş zaferini akıl mantık ölçüleriyle izah edemiyorum kendime.
Burada açıklanamayan sır nedir?
Hoca arkadaşın yüzüne uzun uzun baktı.
-Bak kardeşim, dedi; bu hususta anlatılacak o kadar çok örnek vardır ki, ben sözü uzatmayıp sadece Atatürk'ün bir sözünü hatırlatmakla yetineceğim.
Bak ne demiş?
-"Gidip, Toros Dağları'na bakınız.
Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa...
Şunu çok iyi bilin ki, dünyada hiçbir güç bu milleti asla yenemez!"
*
Sonra bakışlarını bütün sınıfa döndürerek,
-Arkadaşlar,dedi; "Kahramanlık Genetiktir!" Yenilmek, birçok millet için ar olur. Fakat bizde şandır.
Çünkü bize saldıranlar bir değil, daima bin olmuştur.
Türk Milleti ise her zaman bir iken bin gibi vuruşmuştur.
Tarih boyunca vatanımıza saldıran her düşman daima "Ateşten Bir Türk Duvarı"na çarpmıştır.
Sonra devam etti.
-Hamasî konuştuğumu düşünebilirsiniz, ama değil.
Binlercesi arasından somut birkaç örnek verirsem belki meramımı daha iyi anlatabilirim.
*
HASAN TAHSİN
15 Mayıs 1919'u hatırlayın.
Türk tarihinin en kara günlerinden biridir İzmir'in işgali...
Yunan Efzun alayı karaya çıkmak üzeredir.
Liman çevresi ve Kordonboyu boydan boya Yunan bayraklarıyla donatılmıştır.
Rum kızları eteklerini savurarak şarkılar söyleyip dans etmektedir.
Nihayet Yunan Efzun Alayı karaya çıkmıştır.
Kordon boyunda gövde gösterisi yapma hazırlığındadır.
Onları ilk, kara suratlı, katran sakallı papaz Hristostomos karşılar.
Bir de...
Bir de Hasan Tahsin!
"Olmaz... Olamaz!" diye haykırarak Yunan alayının önüne atılır:
"Bunun sonu ölüm, bunun sonu kandır! Kollarınızı sallaya sallaya giremeyeceksiniz Vatanıma!"
Ve "İlk Kurşun" Yunan bayraktarın beyninde patlar...
Yiğit Hasan Tahsin, bu eylemi yaparken hiçbir otoriteye, hiç kimseye sorup danışmamıştır.
Ve bilir ki, bu hareketin sonu ölümdür.
Ama bu ölümün bir manası vardır.
Çünkü patlattığı silah, sadece bir silah değildir.
Türk'ün yedi düvele meydan okuyuşudur!
İşte o gün, orada, "Kurtuluş Güneş"i bu vatan evlâdının şafak rengi mübarek kanından doğmuştur!
*
SÜTÇÜ İMAM
Fransız kuvvetlerinin Maraş'a girişinden 2 gün sonra...
31 Ekim 1919 günü...
Maraş'lı kadınlar Uzunoluk Hamamı'ndan çıkmaktadır.
Bunu fırsat bilen Fransız devriyeleri ile Ermeniler,
"Açın yüzlerinizi" diyerek onları taciz edip sarkıntılığa kalkarlar.
Kadınlardan biri bayılır; diğerleri de feryada başlar.
Civardaki Maraşlıların uyarmasına rağmen Ermeniler sarkıntılığa devam eder.
Sütçü İmam yan taraftaki küçük dükkânında süt satmaktadır. Haberi alır almaz tabancasını kaptığı gibi olay yerine gelir.
Ve hiç tereddüt etmez.
Silahını, kadınlara hâlâ sataşmaya devam eden Ermeniye ateşler.
Kurşunu yiyen Ermeni kanlar içinde yere serilir; diğerleri kaçar. Maraş'ta, vatan ve namus için Sütçü İmam tarafında düşmana sıkılan bu "ilk kurşun", işgalci Fransız'a ve Ermeniye gösterir ki:
Türk Milleti'nin kahraman evlâtları, onların yaptıklarını yanlarına bırakmayacaktır!
*
ŞAHİN BEY
Ocak 1920...
Yıllar yılı cephelerde savaşmıştır.
Döndüğü baba ocağında ailesi ve çocuklarını ancak bir gün görebilir.
Fransız gâvuru Ermenileri de yanına alarak Antep'i kuşatıp saldırı başlatır.
Bu saldırıya Antep yiğitçe direnir.
Düşmanın bütün hücumları sonuçsuz kalır.
Tek ümitleri, Kilis-Antep yolundan gelmesi gereken takviye kuvvetleridir.
Durumu gören Şahin Bey o yolu bir avuç fedaî vatan evlâdı ile keser.
Ne yapılıp edilmeli düşman kuvvetleri bu yoldan Antep'e asla ulaşmamalıdır.
Şahin Bey, endişe içinde kendisinden haber bekleyen Anteplilere şu cevabı gönderir:
"Müsterih olunuz. Düşman tankları cesedimi çiğnemeden Antep`e giremez!"
Şahin Bey ve fedaileri, hücum üstüne hücum yapan tam donanımlı Fransız birliklerini her seferinde perişan eder.
Sonra da düşman kumandanına haber gönderir:
" Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresi şühedâ kanıyla sulanmıştır...
Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak, bize Ağustos sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir.
Bir an evvel topraklarımızdan defolup gidin!
Yoksa kıyarız canınıza..."
Bir avuç vatansever karşısında rezil olan düşman öfkeli ve şaşkındır.
Bu sefer sekiz bin piyade, iki yüz süvari, bir batarya top, 16 Ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomatik tüfek ve 4 tankla saldırırlar.
Yüz kadar vatan evlâdıyla Şahin Bey düşmanın karşısına yeniden kahramanca dikilir.
Çarpışma, 25 Mart günü sabahtan akşama kadar devam eder. Şahin Bey düşmana yine ağır kayıplar verdirir.
Çatışmanın 4.günü...
Arkadaşlarının çoğu şehit olmuş, Şahin Bey`in yanında kala kala18 kişi kalmıştır.
Geri çekilmeyi tavsiye edenlere,
"Asla!" der,
"Düşman benim cesedimi çiğnemeden asla Antep'e giremez!"
Gün batımına yakın sağ kalan o 18 vatan evlâdı da şehit olur.
Şahin Bey artık tek başınadır.
Mermisi bitene dek düşman ateşine yiğitçe karşılık verir.
Nihayet son kurşununu da atar.
Atacak mermisi kalmayınca tüfeğini çarpıp kırar.
Düşman karşısına tek başına yumruklarını sıkarak dikilir.
Son sözleri son duası olur:
"Allah`ım vatanımı alçak düşmandan kurtar!"
*
Bunları niçin yazdım?
Son günlerde "Gara Operasyonu"nu ve şehitlerimizi bahane edip, Mehmetçiğin göz kamaştıran zaferlerini "Gara"lamak isteyenlere,
"Ben Antepli şahinim ağam
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük"
diyen şairimizin mısraları ile cevap vermek istedim.
Bu vesile ile Şehitlerimize rahmet dilerken,
Bu yazı da o "Tel Maşa" tiplere kapak olsun!