Yirmili yaşlardan sonra şunu öğrendim. Bir insan çevresindekilerle konuşurken o
insanlara doğruları ve gerçekleri anlatıyorsa o insanın çevresinde üç beş kişi kalır.
Çünkü gerçek ve doğrular insanları rahatsız eder. Başka bir konuşmacı çevresindeki
insanların yalan ya da yanlışta olsa yaptıklarını övüyorsa o insanın etrafı hep
kalabalık olur. Çünkü insanlar kendilerinde olmayan özellikleri varmış gibi gösteren
insanlardan hoşlanırlar. O insanları her toplantılarına davet ederler.
İnsanı tanıyamazsınız. Tanıyorum diyen insan da yalan söyler. Çok iddialı söz
ediyorsun hocam diyenlere de ‘bi adama devamlı çok cömert adam diye diye o insanı
malından ederler. Sonra da malını tutmasını bilemedi çok savurgan insandı derler.’ O
da bi şey mi hocam? Bizim pısırık bi arkadaşımız vardı, herkes ona ‘ne yiğit adam’
diye diye adamı inandırdılar o da olmayacak birine kafa tutunca canından oldu.
İnsanı anlamaya çalışma, anlayamazsın. Dikenine katlanamadığın gülü sevmesende
incitme. Onu seven bülbüle zulm etmiş olursun. Zorluğuna göğüs vermediğin yari
sevme. Senin geçinmeye gönlün olmadığı için sana ne söylense, ne tavizler verilse
fayda etmez. Sen görüşmelerde ortak bir yolun bulunmasına karşısın. Kısacası ben
böyleyim diye de bir şey yok, aslında sen öyle değilsin! Kendini öyle göstermeye
çalışıyorsun. Mertçe yiğitçe ‘Ben sana karşı böyleyim’ desene! Ne demişler?
“Geçinmeye gönlü olan geçinir, anlaşmak isteyen orta yolu bulur, telafi etmek isteyen
eder, önemseyen gösterir.” Oysa insanlar karşılıklı konuşarak sorunlara çareler
bulurlar. “Bir araya gelmezler.. Dünya yıkılsa onlar aynı masaya oturmazlar” denilen
insanları tarihin sayfalarında okuyabilirsin. “İyiki görüşmüşüz” dediklerine de şahit
olursun.