Mutfaktan gelen seslerle uyandım.
Kızım ve annesi kahvaltı hazırlıyorlardı.
Kalktım. İşe gitmek için hazırlandım.
Eşim bir ara seslendi: “Kahvaltı hazır gelebilirsin.”
Her zamanki gibi sofra donatılmıştı.
Günaydın kızlar diyerek sofraya oturdum.

— Tanrım verdiğin yemekler için sana teşekkür ediyoruz.
Dedikten sonra karımın kızarttığı ekmeğe önce kaymak sürdüm.
Sonra da üstüne Erzincan kara kovan balı koyup yemeğe başladım.
Kızım fıstık ezmesi sever, annesi de tahin pekmez.
Tereyağ-Ezine peynir- Kars kaşarı ve zeytinle kahvaltımızı bitirdim.

— Hemen çıkmam gerekiyor. Arabayı çöp bidonunun yanına park ettim.
Diyerek evden çıktım. Köşedeki çöp bidonunu yanındaydı arabam.
Tam kapıyı açtığımda küçük bir kız çocuk sesi duydum.
Çöp bidonun yan tarafından baktığımda, kız annesine bir şeyler söylüyordu.
Yiyecek bir şeyler arıyor bir taraftan da konuşuyorlardı.

Küçük kız çaresizlik içinde bir ses tonuyla annesine sordu.
“Anne biz ölünce de açlık çekecek miyiz?”
Anne hemen cevap verdi: Olur mu yavrum?
Biz öldüğümüzde cennette gireceğiz.
Cennette öyle şeyler yiyeceğiz ki
Bu dünya da kimsenin yiyemediği şeyler olacak!
Diyerek yavrusuna sarıldı.

Küçük kız anlamsız gözlerle annesine baktı.
“Anne o zaman hemen ölelim.
Ben taze bir ekmeğe razıyım”