Geçen hafta sonu, hem şehrin kalabalığında uzaklaşmak hem de mis gibi köy ve orman havası solmak için Erol Büyükmeriç Sanat Evi’nin olduğu; Yücel Kayıran söyleşi ve imza günü için Tekkeciler Köyüne gittik.
Birçok yazar, akademisyen, genç yaşlı, eş dost vardı.
Köy çok güzeldi, havası suyu temiz, insanları misafirperverdi. Baharın canlılığı hem konukların hem de köylülerin yüzünde adeta rengarenk çiçek açtı.
Güneşin altında fazla oksijen soluyunca da yanaklarımız al al oldu.
Yaklaşık 3 saat süren programda birçok kişi, yazar hakkında düşüncelerini paylaştı.
Sonunda yazar meydana çıktı ve dedi ki!
Yeryüzünde yaşayan en zayıf canlı insandır dedi.
Söyleşiye damga vuran bu cümleyi, felsefi, edebi, sosyal ve birçok açıdan ele aldı, tane tane açıkladı.
Dakikalar boyunca konuştu, şiirden, şarkıya, özden söze, doğudan batıya, Yunandan Roma ya, Orta Doğudan Asya ya örnekler vererek aydınlattı bizleri.
Doğaldır ki izleyici olarak oturduğumuz iskemlelere çakıldık kaldık.
Temelinde dedi ki insanın zayıflığı kendisidir dedi.

Evet insanın zayıflığı kendisidir, bakış açısı, yaşam tarzı, sahip oldukları veya olmadıklarıdır.
Bazen sevdiğidir, değer verdiğidir.
Aceleciliği yada bencilliğidir.
Bazen de her şey göründüğünün aksine görünmediği gibidir.
Tıpkı aşağıdaki hikayede olduğu gibi.:
Bir gün; bir Cerrahın telefonu çalar, arayan hastane sekreteridir.
Buyurun sizi dinliyorum.
Sekreter; “Sayın hekim, ağır bir hastamız var. Çok acele, bütün işinizi bırakın gelin.” Der.
Cerrah biraz duraksar ama sonrasında geliyorum deyip telaşla yola düşer.
Hekimi, hastanede hastanın babası bir hışımla karşılar.
“Benim oğlum ölüm döşeğinde, niçin bu kadar geç kaldınız? Sizin oğlunuz olsaydı yine böyle geç gelir miydiniz?” der.
Cerrah hafif bir tebessümle adamın gözlerinin içine bakarak şöyle der.
“Bana haber verilir verilmez alelacele geldim. Bir de unutmayın ki, hayat ve ölüm Allahın elindedir.” Der ve hızlıca ameliyat odasına girer.
Ameliyat neredeyse iki saat sürer.
Kapı açılır ve Cerrah ameliyathaneden çıkıp, koridordaki babanın yanından sakince geçip gider.
Ardından yardımcı hekim çıkar.
Üzüntüden harap olmuş babaya doğru yürür ve ona iyi haberi verir.
“Oğlunuz yaşayacak.” Der.
Baba derin bir nefes alır, sevinir ve sonra hiddetlenir.“Ama bu cerrah çok kötü ve insafsız bir adam. Ne vardı yani, çıkarken bana iyi haberi o verseydi.” Der.
Yardımcı hekimin gözleri dolar ve adamı, hayatı boyunca pişmanlığa sevk edecek şu cevabı verir.
“Cerrah çok güzel insandır. Onun oğlu otomobil kazası geçirdi ve bugün vefat etti. Biz onu defin merasiminden çağırdık. Oğlunun defin merasimini yapmadan sizin oğlunuzun hayatını kurtarmak için hastaneye geldi.” Der.

Kimseyi boşu boşuna yargılamayın dememişler boşuna. İnsanların içinde yaraları, yangınları ve derinlikleri vardır.
Onları anlamaya çalışmak, yardım etmek, dinlemek ve asla tek taraflı yargılamamak lazım.
Sırtındaki ceketini giymeden, ayağındaki ayakkabısıyla yürümeden, kısaca o insanın yaşadıklarını ve içinde bulunduğu durumu bilmeden sakın ola ki yargılamayın.
Yine de yargılayacaksanız eğer sakın ha sakın tek taraflı yargılamayın.
Çünkü o insanın en büyük zayıflığıdır.