Bir futbol takımının kendisine hiç yakıştırılamayan ağır bir yenilgiye uğradığını duyarsam, aklıma hemen Süleyman Demirel’in Türk futbolu için “özdeyiş niteliğindeki” sözleri gelir.
Demirel’in başbakan olduğu 1960’lı yıllarda, A milli takımımızın aldığı çok ağır bir yenilgi sonrasında gazeteciler kendisine bu yenilgi hakkındaki düşüncesini sorarlar.
Kendisi, geç vakitlere kadar çalıştığı başbakanlıktan ayrılmak üzeredir. Koca günün yorgunluğunu taşımakta, belki de evine gidip “iki tek atmanın” hayalini kurmaktadır!
Soruyu soran “münasebetsiz” gazeteciye, “Bu da nereden çıktı şimdi!” dercesine sıkıntıyla bakar. Kafasını sağa sola çevirip ünlü gerdanını kırar ve unutulmaz yanıtını verir:
“Top işinde gevşeğiz!”
Orada bulunan gazeteciler, Başbakan’ın makam arabası uzaklaşırken, ardında kahkahalar bıraktığını anlatırlar.
Gazeteciler, gülmeleri kesilince de aralarında bu sözlerin taşıdığı anlamı tartışırlar.
Kimine göre Demirel ya futbolun yalnızca bir oyun olduğunu, sonuçların bu kadar dert edilmemesi gerektiğini söylemek istemiştir ya da ” gevşeklik” vurgusuyla daha sıkı çalışmanın zorunluluğuna işaret etmiştir!
Bazıları da Başbakan Demirel’in -her zaman yaptığı gibi- düpedüz her yöne çekilebilecek bir laf 0rtaya atıp sorudan ustaca sıyrıldığı görüşündedir.
Ancak sözlerindeki amacı ne olursa olsun, o dönemin bir gerçekliğine işaret etmiştir.
Türkiye, “top işinde gevşektir!”
Gevşektir gevşek olmasına da, eskiden Türk futbolunu adeta ”tekelinde” tutan, milli takımların futbolcularından oluştuğu İstanbul’un üç büyüklerinin saltanatını zorlayacak gelişmeler de yaşanmaktadır Anadolu’da.
Örneğin, Eskişehirspor’da teknik direktör Abdullah Gegiç öncülüğünde bir futbol okulu hayata geçirilmeye çalışılmakta, 15 yaşından küçük çocuklar, bu futbol okuluna “yazılmaya” can atmakta, bunun için çalışmaktadırlar.
Şehrimizde futbolun “tabana yayılması” gerçekleşmektedir. Bu arada, A takımı Türkiye liginde fırtınalar estirmekte, milli takım teknik direktörlüğünü de üstlenen Gegiç’in Eskişehirspor’unun oyuncuları, milli takımın çatısını oluşturmaya başlamaktadır.
Eskişehirspor, ülkenin “top işindeki gevşekliğini” kırmasının öncülüğünü yapmaktadır.
Aradan onlarca yıl geçip, bu ilerlemenin en ön saflarına adını yazdıran Eskişehir’in, bugünlere gelinip “top işinde gevşek” hale düşeceğini, o görkemli dönemi yaşayan kimse hayal bile etmemektedir.
* * *
Bunca sözü, lafı Es Es’in bugününe getirebilmek için yazdığım sanırım anlaşılmıştır! Zira, inanıyorum ki, bu sezon süper lig’in ilk yarısında, tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşayan Eskişehirspor’un dünü anılmadan bugünü değerlendirilemez.
“Türkiye’deki üç büyükleri ilk kez “dört büyüklere” dönüştüren takım neden bu hale düştü?” sorusu sorulmadan, sorumlu kişiler ve spor politikaları ortaya çıkarılmadan, 1960’ların sonları ile 1970’lerdeki amatör ruh ile Türkiye’de ilk kez görülen gerçek taraftarlık kavramı anımsanmadan mevcut durumun kötülüğünün boyutları anlaşılamaz.
Sorunların çözümü için yapıldığı söylenen Genel Kurul’un, sonuçlara tepkiler göz önüne alınırsa, ne yazık ki umut yaratmadığı, Eskişehirlinin kamu vicdanını tatmin etmediği görülüyor.
Anlaşılan, umutlanabilmek için, yeni bir şeyler yapmak ve hemen yapmak gerekiyor.