Rahmetli Necati Okuroğlu Eskişehir'in tanınan siyasetçilerindendi.
Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi'nde siyaset yapmış, bu partilerde, gençlik kolları başkanlığından il başkanlıklarına kadar çeşitli görevlerde bulunmuştu...
***
“Siyaset biraz şans, biraz nasip işi” denir ya hep, Necati Okuroğlu da aslında şanssız siyasetçilerdendi.
İsteği milletvekili olmaktı.
Ancak...
Siyaset yaptığı sürede, üstelik iki kez, vekil olmaya en yakın isim olmasına rağmen, milletvekilliği bir türlü nasip olmadı.
Çünkü...
İlkinde muhtıra verildi, ikincisinde 12 Eylül darbesi oldu...
***
Zaman zaman sohbet ederdik kendisiyle...
Bir defasında “Valla bizim de siyasi ömrümüz genel başkanları savunmakla geçti” demişti.
Ne demek istediğini sorduğumuzda ise şunu söylemişti:
“Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk, Tansu Çiller, misyonu koruma adına, haklı-haksız demeden, arkalarında dimdik durup, her ortamda sonuna kadar savunduk.”
***
Şu sıralar, kapatma davası ile karşı karşıya olan Cumhuriyet Halk Partisi'nde malumunuz büyük bir kavga yaşanıyor.
Parti adeta içinden parçalanıyor, Kılıçdaroğlu ve Özel taraftarları resmen birbirine giriyor...
***
Okuroğlu hani “Bizim de ömrümüz genel başkanları savunmakla geçti” demişti ya...
Özellikle Baykal ve Kılıçdaroğlu'nun kaybettiği kurultaylar sonrası takındıkları tavırlara baktığınızda, CHP'lilerin de ömrü adeta, genel başkanların kendilerine yaşattığı hayal kırıklıklarıyla geçiyor...
YAZIK OLUYOR YAZIK...
Şöyle yazmış Uluslararası İlişkiler mezunu genç şöyle yazmış iş başvurusu mailinin üzerine;
-“Bu başvurumu hiç dikkate almayacağınızı, içeriğini dahi görmek için açıp okumayacağınızı, geri dönüş de yapmayacağınızı bilerek yolluyorum. Bu konuda sizi de suçlayamam. Hani bazıları bu iş bulma meselesine ‘şans’ diyor ya. Ben de buna istinaden ‘Olur ya, belki şans eseri oluverir’ diye boş bir umuda kapılarak başvurumu gönderme gereği duydum. Bakmayacağınız cv de yazının ekindedir.”
***
Zabıta memurluğu için açılan sınava kayıt yaptırmak için kuyrukta bekleyen üniversite mezunu genç ise şunu söylemiş;
-“Keşke ailem benim öğrenim görmem için yıllardır boşa para harcamasaydı. Keşke beni Ortaokuldan sonra bir Berberin yanına çırak verseydi. Hiç olmazsa şimdi günlük paramı kazanıyor olurdum. Belki kendi iş yerimi bile açardım.”
***
İş Kur’ a işsizlik kaydı yaptırmak için gelen üniversite mezunu genç konuşmuş arkadaşlarımızın uzattığı mikrofona:
-“Sabah kalktığımda, emekli olan babamın ben uyurken başucuma koyduğu 30-40 lira parayı gördüğümde kahroluyorum. İnanın o parayla çay dahi içmek gelmiyor aklıma. Paraları toplu halde anneme verip, tekrar babama vermesini istiyorum. Aynı para evin içinde dolaşıyor ve bu olay üçümüzü de kahrediyor!”
**
Bugüne kadar, özel sektör ve kamuda 50’ye yakın başvuru ve iş alım sınavına girdiğini söyleyen üniversite mezunu bir genç kızımız anlatmış;
-“Üniversite’de okuduğum sırada ailem o yok haliyle o günün asgari ücret tutarındaki bir parayı bana gönderirdi. Şimdi 4 yıldır mezunum ve iş bulamıyorum. Asgari ücretle bir iş bulsam bile kabul edecek duruma geldim. Bir yerlerde bir yanlış var. Ya biz yanlış yaptık, ya da bu ülkeyi yönetenler yanlış yapıyor”
***
Dün bir mekanda masamıza çay getiren genç İngilizce Öğretmeniydi.
Markette ödeme yaptığım kasiyer Diyetisyen, kurye Gıda Teknisyeni...
“Yazık oluyor bu gençlere” diye geçirdik içimizden...
Aslında “Yazık olan” ülkenin geleceğiydi...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
HALKA RAĞMEN, HALKA NİSPET, HALKA İNAT!
İspanya'da, Real Madrid ile Barcelona futbol kulüpleri arasında yıllara dayalı bir rekabet vardır.
Diktatör Franko döneminde, Real Madrid ve Barcelona’nın karşı karşıya geldiği bir derbi maçında tartışmalı bir pozisyon yaşanır.
Topun kale çizgisini geçip geçmediğinin, yani “gol mü? değil mi?” tartışmasının başladığı stadyum bir anda karışır.
Bir grup, topun kale çizgisini geçtiğini ve gol olduğunu, diğer grup ise topun çizgiyi geçmediğini ileri sürmektedir.
***
Maçın hakemi işin içinden çıkamaz, maçı durdurur.
Konu sonunda Franko'ya “Efendim böyle bir olay var. Pozisyonun gol olup olmadığı konusunda karar verilemiyor. Siz nasıl bir karar vermemizi istersiniz?” diye anlatılır.
Franko “Halkın çoğunluğu ne diyor?” diye sorar...
“Çoğunluk gol diyor efendim” cevabını alınca da emrini verir: “O zaman gol değil!”
***
Bu aktardığımız olay gerçekten yaşandı mı, yaşanmadı mı bilemiyoruz?
Fakat, sosyal medya sayfalarından birinde yer alan yazıyı okuduğumuzda, aklımıza direkt Eskişehir Stadyumuna verilen isim konusunda yaşananlar geldi...
Konu ne kadar birbirine benziyor değil mi?
Eskişehir halkının büyük bir çoğunluğu stadyum isminin “Atatürk” olmasını istiyor fakat, bu istek bilinmesine rağmen, stadyuma başka bir isim veriliyor.
Halka rağmen...
Halka nispet...
Halka inat!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,