“403. Kilometre” adlı İsmet Küntay tarafından yazılmış ve 1973 yılında sahnelenmeye başlanmış tiyatro oyununu anımsayan var mıdır acaba aramızda? O zamanlar ben Anakara’da Tıp Fakültesi öğrencisiydim ve Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından oynanıyordu o muhteşem oyun. “403. Kilometre” bir karayolu şantiyesinde çalışan yol işçilerinin başından geçenleri anlatıyordu. Emekçi insanların yaşamına çok yönlü bir bakış açısı getiren çağdaş tiyatro oyunu örneklerinden birisiydi. Oyunda işçi, aydın ve köylü üçlüsünün birbiri ve toplumla olan ilişkisi ele alınmakta, yoksulluk, çaresizlik ve cahillik sonucu sınıf bilincinin yok olduğu yaşamları tüm hüznüyle ortaya koymasına ve hazin sonuna rağmen, her zaman bir çıkış yolu olabileceğini göstermesi açısından umudu da beraberinde taşıyordu. Oyun “akıl baliğ” seyrettiğim ilk tiyatro oyunu olması açısından “şahsım tarihinde” özel bir yere sahiptir. Ruktay Aziz’in, Şener Kökkaya’nın, Savaş Yurttaş’ın unutulmaz oyunları hala belleğimde. Meral Niron’un; “bu kör gırtlak var ya bu kör gırtlak, bu orospu etti beni” repliği hiç çıkmadı aklımdan. Aynı sene öğrenci halimizle Eskişehir de Arı sinemasına oyunu getirmiş, ana babalarımıza bilet satmıştık. Daha sonraları Ana, Sakıncalı Piyade, Nereye Payidar adlı oyunları hep Ankara’da AST sahnesinde seyretmiştik. “Sanatın iyisi, yanıtlardan çok soruları çoğaltandır” demişler. Hep soruları çoğaltırdı AST…

Şimdi Ankara Sanat Tiyatrosu zor durumdaymış, 58 yıldır perde açtığı salonu “pandemi” ve “ekonomik kriz” nedeniyle boşaltıyormuş. Tarihi salonun boşaltılmasının ardından sosyal medyada AST’na destek mesajları yağıyor, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş göreve çağrılıyormuş. Bırakın ülke tiyatrosu açısından önemini ve tiyatroya sayısız sanatçı yetiştirmesini bir tarafa, sayısız “insan yetiştirmişliği” vardır AST’ın. Belleklerimiz böyle körelecek, o günlerden kalanlar da gidince, bir gün geriye dönüp baktığımızda anımsayacak hiçbir şey kalmayacak. Pandemi süresince geçim sıkıntısından olsa gerek, yüze yakın müzisyenin de intihar ettiği söyleniyor. İnsanı insan yapan bilim, felsefe ve sanat üçlüsünü yaşamın damarlarından söküp alma etkinliğinin son çırpınışlarıdır bunlar. Sanata ve sanatçısına sahip çıkamayan devlete hiç devlet denir mi?..